BOR
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ............................................................................... .................................................................5
.
ÖNSÖZ............................................................................... .................................................................6
GENEL ÖZELLİKLER...................................................... .................................................................9
BORAT YATAKLARININ JEOLOJİSİ............................. ...............................................................12
ÜLKEMİZ BORAT YATAKLARININ ÖZELLİKLERİ..... ...............................................................16
Bilinen diğer borat yataklarının
özellikleri.........................................................25
BOR YATAKLARININ
MİNERALOJİSİ.......................... ...............................................................28
BOR MİNERALLERİNİN ÇÖKELME KOŞULLARI
DÖNÜŞÜMLERİ ve AYRIŞMALARI ..........29
Bor kullanım
alanları........................................... ...............................................................34
Dünya Bor Rezervleri........................................... ...............................................................39
Ülkemiz bor yataklarının tarihçesi.............. ...............................................................48
ÖZELLEŞTİRME .............................................................. ...............................................................52
ÖZELLEŞTİRME VE ETİBANK YA DA ETİ
HOLDİNG!.............................................................53
BOR TUZLARI VE
ÖZELLEŞTİRME............................. ...............................................................59
SONSÖZ............................................................................. ...............................................................62
KAYNAKÇA....................................................................... ...............................................................64
SUNUŞ
Ülkemizin önemli
ve stratejik yer altı kaynaklarından olan Bor Madenleri ile ilgili yoğun
tartışmalar Aralık 2000’de IMF’nin siyasi iktidara verdiği “Niyet Mektubu”yla
başladı. Gerçekte bu tartışmaların 1863 yılında ilk Bor madeninin
Balıkesir-Susurluk-Sultançayırı’nda bulunmasıyla başladığını söyleyebiliriz.
Emperyalizmin Türkiye serüveni de aynı yıllara rastlamaktadır. 1858 yılında
İzmir-Alsancak tren istasyonunun temel atma töreninde dönemin İngiltere
İstanbul Büyükelçisi Lord Stratford de Redcliffe’nin şu sözleri 150 yıllık
hazin bir öykünün de özeti olsa gerek.
“Bu demiryolunun sanayi ürünlerimizin
Türkiye’ye girişini kolaylaştıracak faydalı bir sermaye yatırımı olacağını
umuyoruz. Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin yeniden canlandırılmasında
Avrupa’nın her zamankinden daha çok çıkarı vardır. Batı uygarlığı levent
kapılarına geldi dayandı. Şimdiye kadar geçmeyi pek başaramadığımız bu kapılar
ardına kadar açılmazsa, kendi çıkarlarımızın doğrultusunda zor kullanarak bu
kapıları açacak ve isteklerimizi kabul ettirecek güce, hatta daha fazlasına sahip
olduğumuzu herkesin bilmesini isterim. Türkiye’nin damarlarına yeni ve taze kan
aşılayacak olan bu demiryolu gibi üretken girişimleri desteklemek,
hükümetimizin en başta gelen görevleri arasındadır.”
1858 yılında
çıkarları için gerekirse zor kullanacağını ifade edenler, bugün artık sadece
“niyet”lerini bir mektupla bildirmenin yeterli olacağını söyleyebilecek kadar
küstahlaşabiliyorlar. Bu niyet değil, aslında teslimiyet mektubudur. Bu
teslimiyete duyarsız kalan ve hatta destek veren siyasi iktidarlar karşılarında
bu ülkenin yurtsever ilerici güçlerini bulacaklardır. Bu gücün en önde
yürüyenleri arasında ise “Doğal kaynaklarımızın gerçek sahibi halkımızdır” diye
gelen Jeoloji Mühendisleri Odası olacaktır.
ÖNSÖZ
1980’lerle birlikte dünya kapitalist sistemi içine düştüğü
yapısal krizden çıkmak için “küreselleşme”, “yeni dünya düzeni” adı altında bir
dizi uygulamayı başlatmıştır. Yoksullardan varsıllara, emekçilerden sermayeye,
az-gelişmiş ülkelerden emperyalist tekellere yeni bir kaynak aktarımı anlamına
gelen özelleştirme uygulamaları, böylesine kapsamlı bir yeniden yapılandırma
programının bir parçası olmuştur. Ülkemizde ise bu politikaların uygulanmasına
24 Ocak kararları ile başlanmış, 12 Eylül 1980 darbesi bu programın
uygulanabilmesinin toplumsal koşullarını oluşturmuştur.
Ülkemizde özelleştirmeler, IMF ve Dünya
Bankası güdümünde ve yatırım kredilerini özelleştirme koşuluna bağlama
dayatması ile Morgan Guaranty Bank’ın hazırladığı bir plan doğrultusunda 1985
yılında gündeme alınmış ve bu düzlemde gereken yasal düzenlemeler adım adım
gerçekleştirilmiştir.
“Küreselleşme”, “neo-liberal politikalar” çerçevesinde
sorunları aşma yöntemi olarak maniple edilen özelleştirmeler işlevsel birimler
olan KİT’lerin tasfiye edilmesi sonucunu doğurmaktadır. 1970’lerin ortalarında
büyük ölçüde kan kaybettirilmeye başlanmış olan KİT’ler bu olumsuz gelişmelere
karşın ekonominin motoru olma işlevini taşımışlardır.
Bu bağlam ülkemiz madencilik politikalarını da
belirlemektedir. Madenler bir ülkenin gelişmişliğinin ölçütü sayılan sanayi ve
enerjinin hammaddesidir. Doğrudan yarattıkları faydanın dışında istihdam ve
katma değer yönüyle de ülke kalkınmasında yeraltı zenginliklerinin önemli bir
rolü vardır. Ancak her alanda olduğu gibi bu alanda da üretim ilişkileri
belirleyicidir. Doğası gereği tüm toplumun, halkın malı olması gereken bu
zenginlikler mülkiyet ilişkileri nedeniyle egemen sınıfların ya da işbirliği
içerisinde oldukları çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) hizmetinde ya da
denetimindedir.
Bilindiği gibi hammadde yağması emperyalizmin tarihsel
sömürü yöntemlerinden biridir. Sömürge, yarı- sömürge, yeni sömürge ülkelerdeki
işbirlikçilerle birlikte çok ucuza elde edilen hammaddeler tekel fiyatlarıyla
yine aynı ülkelere mamul madde olarak satılır. Burada iki yönlü sömürü söz konusudur.
Bu sistem şimdilerde globalizm adını
alsa da, emperyalizm tarafından acımasızca sürdürülmektedir. Değişen, sadece bu
hammaddelerden yapılan üretimin coğrafyasıdır. Yine kibarca “serbest piyasa”
olarak adlandırılan kapitalizm artık ucuz hammadde ve işgücünün bulunduğu
coğrafyaları us-ürün üretimi için tercih etmektedir. Bu yaklaşımda, bu
ülkelerde gelişen çevre hareketlerinin etkisi olduğu gibi, asıl belirleyici
olan kar, dolayısıyla sömürü oranlarının artırılması iradesi olmuştur.
Ülkemizin jeolojik özellikleri küçük- orta rezervli ancak
çok çeşitli maden yataklarının oluşmasına olanak tanımaktadır. Ayrıca dünyadaki
bor, mermer, trona, zeolit, pomza, sölestin, ve toryum gibi rezervlerinin
önemli bölümü ülkemizde bulunmaktadır. Yaklaşık 8000 yıllık madencilik geçmişi
olan ülkemizde, maden aranması, bulunması ve işletilmesi artık daha da
zorlaşmaktadır. Bu anlamda madencilik
çalışmaları artan ölçüde bilgi, yatırım, teknoloji, koordinasyon
gerektirmekte ve yatırım riski taşımaktadır. Bu durum madenlerin “kremasını”
yiyen, karı azamileştirmek için işin kolayına kaçan “özel girişimci”lerin
yerine, “ülke çıkarları” ve “kamu yararı”nı gözeten “kamu girişimciliği”ni akılcı kılmaktadır.
Neoliberal ekonomi-politikaları uyarınca son 20 yıldır yeterince geliştirilmeyen arama
çalışmalarının bu konuda eşsiz örnekler yaratmış bir kamu kuruluşu olan MTA
tarafından yeniden yaşama geçirilmesi atılacak önemli bir adım olacaktır.
Yeraltı kaynaklarımızın gerçek sahibinin halkımız olduğu
bilinciyle dünya ölçeğinde söz sahibi olduğumuz madenler kamu eliyle
işletilmelidir. Kamu kuruluşlarının arpalık olarak kullanılmasıyla
işlevsizleştirilerek özelleştirmelere gerekçe hazırlanması yıllardır uygulanan
bilinçli bir politikadır. Bu işletmelerdeki kamu çalışanlarının, işçilerin,
halkın onlarca yıllık özverisiyle yarattığı bu değerlere sahip çıkması bir
yurtseverlik görevidir.
Hiçbir zenginleştirme ve uç-ürün madde üretimi sürecine
sokulmadan Anadolu’nun damarlarından koparılıp gemilerle yangından mal
kaçırırcasına yıllarca “Batı”ya sevk edilen bu zenginliklerimizden artık
neredeyse söz edemiyoruz. Yeraltı kaynaklarımızın hammadde olarak satılması
açık bir yağmadır. Bu hammaddelerin
ara-ürün ve uç-ürün olarak üretimi istihdam, katma değer, ülke ve toplum çıkarı
açısından gereklidir. Bu alanda kurulmuş kamu işletmeleri ülkemizin
gereksinmelerine yanıt verecek birikim ve yetkinliktedir. İşçilerin, sigortasız ve sendikasız boğaz tokluğuna
çalıştırıldığı küçük özel işletmeler yerine sendikalı, grevli, toplu sözleşmeli
çalışma ilişkilerinin görece korunduğu kamu kuruluşları “kamu yararı”nın kısmen
gerçekleşmesinde savunulabilir olmaktadır.
Öte yandan salt
“kalkınmacı” bir retorikle, insan ve çevreyi dışlayan, her şeyi ekonomik,
indirgemeci bir çerçevede algılayarak “acil ve azami kar” uğruna ülkemizi ve
gezegenimizi yaşanmaz hale getirecek olan kimi madencilik yöntemlerinden acilen
vazgeçilmelidir. Bilimsel araştırma ve mühendislik uygulamalarının insan ve
doğaya en az tahribatın verilmesine yönelik çabalar demokratik platformlarda tartışılarak
ve bu tartışma tüketilerek ve nihayet halkın oluru alınarak çözüm önerileri
oluşturulmalıdır.
Ancak varolan
üretim ilişkileri sürdüğü müddetçe yeraltı kaynaklarımızdan yaratılacak değer
işletmeler ister devlet mülkiyetinde ister özel mülkiyet elinde olsun “son
kertede” egemen sınıflara yada işbirliği içerisinde oldukları ÇUŞ’lara
aktarılacaktır. Dolayısıyla çözümde “son kertede” mevcut üretim ilişkilerini
tasfiye edecek siyasal anlayışın iktidarından geçmektedir. Kurtuluş, dünya
nimetlerinin hakça paylaşıldığı sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyadır.
Bu rapor,
madencilik alanında yaşanan sömürü ve yağmanın sergilenmesi, düzen içi de olsa
kamucu çözüm önerilerinin üretilmesi, toplumcu bir bilincin yaratılması ve bor
yataklarımız konusunda oynanan oyunları ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.
GENEL ÖZELLİKLER
Arapça Buraq/baurach,
Farsça’da Burah kavramı ile
tanımlanan Bor bileşikleri günümüzden
6 bin yıl öncesinden, Babilliler döneminden buyana bilinmektedir. Mısırlılar,
Çinliler, Tibetliler ve Araplar da bu doğal kaynaktan yararlanmıştır. Örneğin
Mısırlılar ve Mezopotamya uygarlıkları bazı hastalıkların iyileştirilmesinde ve
ölülerin mumyalanmasında kullanmışlardır. MÖ 800 yıllarında Çinlilerce porselen
sırı olarak yararlanılan ve Himalaya topluluklarınca değerli metallerin
eritilmesinde akla ilk gelen bu kaynak, MS 13. yüzyılda Tibet’ten Avrupa’ya
getirilmiştir. İki bin yıl öncesinden gelen Arapça ve Farsça yazıtlarda
borakstan söz edildiği ve Sanskritçe yazıtlarda tinkal deyimini “tincanaé”
sözcüğünün karşıladığı bilinmektedir. Ancak element yakın bir dönemde, 1808 yılında Humpery Davy ve Gay-Lussac’ca
bulunmuş ve Thenard ise bor trioksidin potasyum ile indirgenmesi ve borik
asidin elektrolizi ile boru elde etmiştir. Bu ilk ürünün saflık derecesi ise
%50 olmuştur.
1828 yılında Tuscany, İtalya yakınlarındaki sıcak su
kaynaklarında borik asit varlığı Franceska
Lardoret’ce saptanmış ve sanayi hammaddesi anlamında ilk boraks
işletmeciliği ise 1852 yılında Şili’de başlamıştır. 1864 yılında Kaliforniya,
ABD tuzlu su göllerinde bor varlığı bulgulanmış ve üretime geçilmiştir.
Ülkemizde ise ilk bor işletmeciliği Susurluk yakınlarında 1865 yılında bir
Fransız şirketi aracılığı ile olmuştur. Değişik ülkelerde 1927 yılına değin
dağınık ve küçük ölçekli işletmeler biçiminde sürdürülen boraks madenciliği, bu
dönemde Kaliforniya’daki boraks ve kernit yataklarının bulunması sonucunda
değişir ve dünya tüketiminin büyük bölümü bu yataklardan karşılanmaya başlanır.
Periyodik sistemin
3. grubunda yer alan bor elementi tetragonal-hexagonal kristal yapısında olup,
doğada kristalin ya da amorf bulunuşludur. Atom ağırlığı 10.81, e-
konfigürasyonu 1s22s22p1 olan kristalin borun
yoğunluğu 2.33 gr/cm3, amorf borun ise 2.34 gr/cm3’tür.
2300 0C’de eriyen ve 2550 0C de kaynayan bu gerecin
sertliği 9.3 Mohs düzeyindedir ve elmastan sonra en sert doğal gereçtir. Doğada
serbest olarak bulunmaz; bunun yerine volkanik -kökenli- kaynak sularında
ortoborik asit ya da bor ve kolemanit türünden boratlar olarak içerilir.
Silikatlar ya da O2 ile birleşmiş olarak bor tuzları bileşikleri de
söz konusudur. Na, Ca ve Mg ile oluşturduğu bileşikleri en yaygın bulunuşludur.
Na-, Na-Ca-, Mg-, Mg-Ca-, Sr-borat minerallerinin sayısı yüzü aşkındır.
Borosilikat
mineralleri -turmalin, aksinit ve grandidierit- soğuyan bir magma odasını
çevreliyen kayaçların alterasyonu ile oluşan çökellerde içerilir. Buna
karşın-boraks, kolemanit ve üleksit gibi- borat mineralleri ise kara
içlerindeki evaporit havzalarında oluşmaktadır.
Bor doğada % 19.78
saflıkta 10B izotopu ya da % 80.22 saflıkta 11B izotopu
olarak bulunmaktadır. Yüksek saflıktaki kristalin bor, bor triklorit ya da bor
tribromit’in hidrojen ile buhar evresinde indirgenmesi sonucunda
hazırlanabilmektedir. Kahverengimsi-siyah bir toz olan amorf bor ise bor trioksiti
magnezyum tozu ile ısıtma süreci sonucunda edilebilmektedir. Bu yöntemler ile
%99.99 saflıkta bor elde edilebilmektedir. Bor, silikon ya da germanyum’dan
daha yüksek düzeyde bir enerji bandı sergiler.
Borun elektrik
iletkenliği normal oda sıcaklığında düşük, yüksek ısılarda ise yüksektir.
Bor elementinin ya da boratların
zehirli olmadığı düşünülmektedir. Buna karşılık hidrojenli bor bileşikleri
belirgin ölçüde zehirlidir.
Aksinit, (Ca, Mn, Fe)3Al2BO3Si4O12OH
Ammonioborit, ((NH4)3B15O20.
4H2O
Datolit, CaBSiO4 (OH))
Eakwrit, Na4B10O17. 7H2O
Florovit, CaB2O4. 4H2O
Ginorit, Ca2B14O23. 8H2O
Gowerit, CaB6O10. 5H2O
Havlit, Ca4B10Si2O23.
5H2O
Hidroborasit, CaMgB6O11. 6H2O
İnderborit, MgCaB6O11. 11H2O
İnderit, Mg2B6O11. 15H2O
İnyoit, Ca2B6O11. 13H2O
Kalnit, (Ca4As2B2O12.
4H2O
Kaliborit(Paternoit), KMg2B12O21.9H2O
Kernit (Razorit), Na2B4O7.
4H2O
Kolemanit, Ca2B6O11. 5H2O
Kurnakovit,
Mg2B6O11. 15H2O
|
Lagonit, Fe23B24O3. 3H2O
Larderellit, (NH4)2B10O16.
4H2O
Meyerhofferit, Ca2B6O11.
7H2O
Nobleit, CaB6O10. 4H2O
Pandermit (Priseit), Ca4B10O19.
7H2O
Pinnoit, MgB2O4. 3H2O
Predorazhenskit, Mg3B10O18.
4½H2O
Proberdit (Kramerit), NaCaB5O9. 5H2O
P-Veatçit, (Sr, Ca)B6O10. 2H20
Sborgit, NaB5O8. 5H2O
Tercit, Ca4B10O19. 20H2O
Terujit, Ca4MgAs2B12O28.
20H2O
Tinkal (Boraks), Na2B4O7.
10H2O
Tinkalkonit (Mohavit), Na2B4O7.
5H2O
Tünelit, SrB6O10. 4H2O
Üleksit Boronatrokalsit),NaCaB5O9.H2O
Veatçit, (Sr, Ca)B6O10. 2H2O
|
Çizelge 1: Kristal Suyu İçeren Borat
Mineralleri
|
Bandilit, CuB (OH) 4Cl
Borasit, (Stassfürtit), Mg3B7O13Cl
Fluoborit, Mg3 (BO3)
Hamberjit, Be2 (OH, F) BO3
Hilgardit, Ca2BO8 (OH) 4Cl
Jeremejevit, Al6B5O15
(OH)3
Lüneburjit, Mg3 (PO4)2B2O3
Reedmergnerit,
NaBSi2O8
|
Roveit,Ca2Mn22+((OH)4
(B4O7)(OH)2)
Seamanit, Mn32+(OH)B(OH)4
(PO4)
Stillwellit, (Ce, La)3(B3O6)Si3O9
Sulfoborit, Mg3SO4B2O4(OH)2.
H2O
Suseksit, MnBO3H
Szaybelit (Aşarit), (Mg,Mn)BO3H
Teepleit, Na2B (OH) 4Cl
Viserit, Mn4B2O5 (OH, Cl)4
|
Çizelge 2: Bileşik Borat Mineralleri
|
Sassolit
(Doğal Borik Asit), H3BO3
|
|
Çizelge 3: Borik Asitler
|
Hulsit, (Fe2+Mg2+,
Fe3+, Sn4+)3BO5
Jeremejevit, Al6B5O15
(OH)3
Kotoit, Mg3B2O8
Ludwigit, (Mg, Fe2+)2Fe2+BO5
Magnezioludwigit, Mg2FeO2BO3
|
Nordenskioldinit,
CaSnB2O6
Paigeit
(Vonsenit), (Fe2+, Mg)2Fe3+BO5
Pinakiolit,
Mg3Mn2+Mn23+B2O10
Rodozoit,
CsB12Be4Al4O28
Varvikit,
(Mg, Fe)3TiB2O8
|
Çizelge 4: Susuz Borat Mineralleri
|
Aksinit,
(Ca, Mn, Fe, Mg)3Al2BSi4O15(OH)
Bakerit,
Ca4B4(BO4)(SiO4)3(OH).
3H2O
Danburit,
CaB2Si2O8
Datolit,
CaBSiO4OH
Dumortierit,
Al7O3(BO3)(SiO4)3
Grandidierit,
(Mg, Fe)Al3BSiO9
Homilit,
(Ca, Fe)3B2Si2O10
Howlit,
Ca2B5SiO9(OH)5
|
Hyalotekit,(Pb,
C, Ba)4BSi6O17(OH,F)
Kapelenit,
(Ba, Ca, Ce, Na)3(V, Ce, La)6(BO3)6Si3O9
Kornerupinit,
Mg3Al6(Sr, Al, B)5O21(OH)
Manondonit,
LiAl4(AlBSi2O10)(OH)8
Melanoserit
(Karioserit), Ce4CaBSiO12(OH)
Safirinit,
Mg3, 5Al9Si5O2
Searlesit,
NaBSi2O6H2O
Serendibit,
Ca4(Mg, Fe, Al)6(Al, Fe)9(Si, Al)6 3O4
|
Çizelge 5: Borosilikat Mineralleri
|
Avagadrit,
(K, Cs)BF4
|
Ferruksit,
NaBF4
|
Çizelge 6: Boroflorit Mineralleri
|
Bu minerallerin B2O3
ve H2O içerikleri Çizelge 7’de
verilmiştir.
Mineral B2O3 (%) H2O (%) B (%) Bulunuş
Yöreleri
*Borasit 62.20 -- -- Almanya
*Datolit 24.90
-- -- --
*Hidroborasit 50.50 26.10 -- Emet, Doğanlar, İğdeköy, Kestelek
*Kernit (Razorit) 50.95
26.40 15.80 Kırka, Mojave Çölü-ABD, Arjantin
*Kolemanit 50.90 21.90 15.70 Emet, Bigadiç, Kestelek, Kırka, ABD
*Pandermit 49.80 18.10 -- Sultançayır, Bigadiç
*Proberdit 49.60 -- -- Kestelek, Emet, İğdeköy, ABD
*Sassolit 56.40
43.60 17.50 --
*Szaybelit
(Aşarit) 41.40 -- -- BDT
(Eski SSCB)
*Tinkal (Boraks) 36.60 47.20 11.30 Kırka, Emet, Bigadiç,MojaveÇölü/ABD
*Tinkalkonit 47.80 30.90
14.80 --
Tünelit 54.32
18.74 -- Emet
*Üleksit 43.00 35.60 13.80 Bigadiç, Kırka, Emet,Kestelek,Arjantin
|
|
*Ticari açıdan
önem taşıyan borat mineralleri
Çizelge 7: Bor
minerallerinin B2O3, B ve H2O içerikleri
BORAT YATAKLARININ JEOLOJİSİ
Ülkemizin bilinen borat yataklarının tümü Batı
Anadolu’dadır. D-B doğrultusunda ~300 ve K-G doğrultusunda ise ~150 km’lik bir
alan içinde, Bigadiç, Sultançayırı, Kestelek, Emet ve Kırka yörelerinde yer
alır.
Borat yataklarının oluştuğu playa göllerinde içerilen
çökeller genelde çakıltaşı, kumtaşı, tüf, tüfit, kiltaşı, marn ve kireçtaşıdır
ve bu çökeller yataklar ile ara katmanlıdır. Yatak düzeyleri taban ve tavanda
kireçtaşı ve kiltaşı katmanlarına geçer. Bu çökel katları açık bir dönemsellik
sergilemektedir. Bu göllerin çevresinde volkanizma çok yaygın olmuş olup,
kalkalen ve asidikten baziğe değişen doğalı volkaniklerin yanı sıra çökellerle
ardalanan volkano-tortullar da izlenir. Dahası, çökeller içinde volkanik
ürünlerin kırıntıları çok bol içirilmektedir.
Ekonomik değer taşıyan borat yataklarının belirli düzeyde B2O3,
Na2O ve MgO doygunluğuna ulaşmış doğal eriyiklerden çökelme ile
oluştuğu bilinmektedir. Bu yatakların oluşum alanlarının çoğunlukla volkanik
bölgelerde yer alması ve yataklarda volkanik ürünlerin -özellikle de tüfit ara
katkılarının ve ara katlarının bol bulunuşu, bu yatakların volkanik buhar
kökenli çökeller olduğu, bir diğer deyişle borat oluşumu için volkanizmanın
gerekli olduğu ve bor getiriminin ortaç ve asidik volkanik ürünlere bağlı
olduğu düşüncesini üretmektedir. Bu yatakların özellikle karasal alanlarda ve
göl fasiyesinde gelişmiş oldukları gözlenmiştir. Bu yatakların içerildiği
ardıllıklar kurak ya da yarı-kurak iklim koşullarında ve ayrı ya da birbirleri
ile bağlantılı havzalar içi göllerde çökelmiştir. Denizel kökenli tuz yatakları
içinde de borat oluşukları izlenmekle birlikte, bu ortamlarda yatak oluşumu
gelişmemiştir.
Bor, magmanın kristallenmesi ertesindeki kalıntı sıvılar ve
gazlar içinde yoğunlaşır. Bu nedenle de turmalin, danburit ve dumortierit türü
borosilikatlar, pegmatitler içinde ve granit dokanaklarında oluşan pnömatolitik
cevherleşmelerde içerilir. İskandinav ülkelerinde ise alkali magmatikler ile
ilintili pegmatitler içinde de borosilikatların içerildiği gözlemlenmiştir.
Volkanik gazlarda ve sıcak su kaynaklarında bor içeriğinin
çok yüksek olduğu, dahası ülkemiz ve ABD’deki bor yatakları dolaylarındaki
sıcak su kaynaklarında 100 ppm ölçüsünde ekonomik derişim değeri verdiği
bulgulanmıştır.
Bu bulgular borun ana kaynağının magma olduğu görüşünü
güçlendirmiş, ancak çökel kayaçların magmatiklerden daha çok bor içerdiği gözönüne
alındığında, borun magma kökenli olabileceği gibi magmatikler ile dokanağı olan
çökellerden de türeyebileceği vurgulanmıştır. Denizel çökellerin deniz suyundan
aldığı bor içeriği, karalardan taşınandan daha çoktur. Bu bulgu deniz suyuna
karalar dışında diğer kaynaklardan bor geldiğinin kanıtıdır. Özellikle, okyanus
tabanı açılma alanlarında okyanus suyuna gaz ve çözelti getirimi çok yoğundur.
Kurak bölgelerde birikinti suların kuruması sonucunda yüzey
sıvaması olarak oluşanlar ve tuz domları ile ilintili olanlar dışta
tutulduğunda, önemli bor yatakları Tersiyer volkanizmasının egemen olduğu kurak
alanlardaki kapalı birikinti göllerinde oluşmuştur. Bunun nedeni ise, borun
kolay çözülür bir element olması sonucunda daha yaşlı volkanizma ürünlerinin korunmasının
olanaksızlığıdır. Örneğin Güney Afrika, KD Amerika, İskandinavya ve
Avustralya’da Tersiyer öncesi volkanizma çok yaygın olmuş olmasına karşın, bor
yatakları bulunmamaktadır. Dahası, genç volkanizmanın egemen olduğu Alaska,
Japonya ve İtalya’da ise yağışların çok bol oluşu sonucunda bor yatakları
oluşamamıştır.
Dünyada bilinen bor yatakları ve bulundukları yöreler Çizelge 8’de belirtilmiştir:
Ülke
|
Yatak Adı
|
Üretilen Mineral
|
ABD
|
Billie
Mine, Death Valley
|
Kolemanit,üleksit,
probertit
|
Hector,
Kaliforniya
|
Bor
oksit
|
|
Searles
Lake, San Bernardino
|
Borik
asit, Na-borat
|
|
Owens
Lake, Lone Pine,
|
Boraks
|
|
Arjantin
|
Salinas
Grandes, Salta Province,
|
Boraks
|
Tincalayu,
Salta Province
|
Tinkal
|
|
Sijes,
Salta Province
|
Hidroborasit,
kolemanit
|
|
Bolivya
|
Salar
de Caruchari, Jujuy
|
Üleksit
|
Loma
Blanca, Jujuy
|
Tinkal,
üleksit
|
|
Pasdos
Grandes, Salta Province
|
Kolemanit,
hidroborasit
|
|
Salar
de Unuyi, Altiplano, Pampa, Nor Lapis Province
|
Üleksit
|
|
Çin
|
Liaodong
Yarımadası, Liaoning
|
Mg-boratlar
-szaybelit-
|
Qinghai
|
Üleksit,
hidroborasit, boraks
|
|
Hindistan
|
Puga
Valley, Jammu ve Keşmir, Lake Sambhar
|
Boraks
|
Kazakistan
|
Prekaspiy
|
Szaybelit,
hidroborasit, inyoit, üleksit
|
Özbekistan
|
Dzhartchi
|
Bor
oksit
|
Peru
|
Laguna
Salinas, Arequipa
|
Üleksit
|
Rusya
|
Yakutiya,Buryatiya,
Nalyodnoye, Titovskoye, Dalnegorsk
|
Szaybelit,
Datolit
|
Sırbistan
|
Jarandol
Havzası, Baljevac
|
Kolemanit,
üleksit
|
Şili
|
Salar
de Surire
|
Üleksit
|
Çizelge 8: Borat Mineralleri Üretilen Yöre ve Ülkeler
Bu yatakların oluşumunda genç tektonik evrede gelişen büyüme
fayları ve çatlaklar boyunca getirilen ve borik asit, Na ve Mg içeren eriyikler
ile volkanik ve sismik yönden diri alanlarda volkanik kökenli çamur ve küllerin
tatlı ve acı-sulu playa göllerine-buharlaşma ile su düzeyi azalan ve dönemsel
olarak kuruyabilen göllere- karışması süreci asıl belirleyicidir. Bu karışma
sonrasındaki kimyasal süreçlerle eriyikten yoğunlaşma yolu ile birincil ürün
olarak çökelmiştir. Sr-boratlarda içerilen Sr ise ya volkanik-kırıntılı gerecin
hidrolizi ile açığa çıkmış ya da -Na ve Mg gibi- püskürük eriyikler ile
getirilip, killi kayaçların gözeneklerinde içerilmiştir.
ÜLKEMİZ BORAT YATAKLARININ ÖZELLİKLERİ
Ülkemizde tümü ile Batı Anadolu Neojen havzalarında yer alan
borat yataklarının genel özelliklerini özetlemek gerekirse;
Ülkemizin bilinen
en eski yatağı olan Sultançayırı -Susurluk- yatağında genel ardıllık şöyledir:
Kireçtaşı
Marn
Tüf
Pandermit, kolemanit, jips (kireçtaşı,
marn ve volkanik tüfler içinde)
Linyit
Bu yataklarda egemen mineral, adını Bandırma’dan dışsatımı
nedeniyle almış olan pandermittir. Kolemanit ve havlit ise çok düşük ölçüde
içerilmektedir.
v
Bigadiç borat yatakları Miosen ve Pliosen
yaşlı playa göl çökellerinden oluşan KD-GB uzanımlı bir havza içinde iki
düzeyde yer alır. Bu Neojen çökelleri Paleozoik-şist ve mermer- ve Mesozoik
yaşlı-ofiyolit, kireçtaşı, radyolarit, kumtaşı-temel üzerinde açısal uyumsuzluk
ile konumlanır. Havza içindeki volkano-tortul ardıllık içinde dizilim şöyledir:
-Olivinli bazalt
-Üst Borat düzeyi (tüf, tüfit, kil, marn ve kireçtaşı
ardalanmalı/50-150 m)
-Üst tüf katı
-Alt Borat düzeyi (kireçtaşı, marn, kiltaşı, çamurtaşı,
tüf ardalanmalı)
-Alt tüf katı (tüf, tüfit, kil, marn ve kireçtaşı ile arakatkılı,
kömür arakatlı)
-Taban kireçtaşı (alt bölümünde dolomitik)
-Taban volkanikleri (andezit, bazalt, dasit, trakit,
aglomera ve tüfler)
|
Pliosen
Miosen
|
Bigadiç
borat yatakları, ardıllıkta da görüldüğü gibi, birbirinden bir tüf düzeyi ile
ayrılan iki düzeyde yer alır. Taban volkaniklerinin yaşı K/Ar yöntemine göre
Alt Miosen ve Alt-Orta Miosen olarak bulunmuştur. Alt kireçtaşı katı içinde tüf
arakatlarının varlığı çökelim ile eş-zamanlı volkanik etkinliği vurgular. Bu
birimin alt düzeylerindeki dolomitik nitelik, Alt Miosen’de gelişen göl
ortamında çökelimin kimyasal yığışma ile başladığını ve ardından tortul ve
volkano-tortul gereç gelişi ile sürdüğünü gösterir. Alt tüf katının, polen
türleri bağlamında Orta Miosen yaşlı olduğu (Akyol ve Akgün, 1990) bulgulanmıştır. Alt borat düzeyindeki cevher
mineralleri kolemanit, üleksit, havlit, probertit ve hidroborasit, üst borat
düzeyindeki birincil mineraller kolemanit ve üleksit, ikincil cevher
mineralleri ise meyerhofferit, pandermit, probertit, havlit, tünelit,
hidroborasit, terçit ve inyoittir. Alt borat düzeyinin yaşı ostrakod ve polen
türlerine göre (Akyol ve Akgün, 1990)
Geç Pannonien-Dasien -Geç Miyosen-, üst borat katının alt-orta düzeylerinin Geç
Pannonien ve üst düzeylerinin ise Alt Ponsiyen olduğu saptanmıştır. Üst borat
düzeyi, üst tüf birimini oluşturan volkanizma ertesinde çökelme ortamında
yeniden gelişen kırıntılı ve kimyasal yığışım ürünüdür. Birim içinde
karbonatlar ve kırıntılıların ara-laminalanması, çökelim sürecinde dönemsel
iklim ve fasiyes değişimlerinin ve havzadaki su düzeyinde artış ve azalışların
göstergesidir. Tüf arakatları ise volkanizmanın aralıklı olarak sürdüğünün
kanıtıdır. Birimin dar bir alanda yayılımı, çökelim ortamının çok olduğunu
kanıtlar.
Alt ve
üst borat düzeyleri kurak-yarı kurak koşullarda, bölgesel volkanizma ile
ilintili hidrotermal çözeltiler ve sıcak su kaynakları ile beslenen alanlarda
oluşan playa göllerinde çökeltilmiştir. Her iki düzey de tüf, tüfit, kil, marn
ve kireçtaşları ile arakatkılıdır. Alt ve üst tüfit düzeyinde gelişmiş olan
zeolit yatakları klinoptilolit ve höylandit minerallerinden oluşmakta olup, 1.2
milyar ton rezerv boyutuna ulaşır.
Yörede cevher zonu kalınlıkları
aşağıdaki gibidir:
Üst Borat Düzeyi
Avşar-Simav
Güney
Kireçlik
Yellicetepe
İskele
Alt Borat Düzeyi
Yeniköy
Tülü Ovası
Derin Sondajlar
|
Cevher Zonu Kalınlığı (m)
2.00-80.00
0.50-24.00
0.70-39.00
3.30-19.00
0.20-74.00
0.20-76.00
8.00-54.00
8.00-68.00
|
v
Kestelek borat yataklarını içeren Neojen
çökelleri taban kayaçlar üzerinde açısal uyumsuzluk ile yer alır.
-Çakıltaşı-kumtaşı-kireçtaşı
ardalanması-Andezitik-riyolitik volkanikler
-Kil, marn,
kireçtaşı, tüf, borat düzeyleri, aglomera
-Kil, marn,
kireçtaşı, tüf, aglomera, linyit düzeyleri
-Çakıltaşı-kumtaşı
|
Pliosen
Miosen
|
Bu
yörede borat düzeyleri tektonik duyarlılığın arttığı evrelerde çökeltilmiş ve
bu çökelime volkano-tortulların yığışımı ve volkanik ürünlerin oluşumu da eşlik
etmiştir.
Kestelek
yöresinde egemen bor mineralleri kolemanit, üleksit ve probertit olup,
hidroborasit ikincil bulunuşludur.
v
Emet yöresi ve dolayındaki Neojen yaşlı çökeller
yaklaşık K-G uzanımlı bir havza içinde birbirine bağlanan göllerde çökelmiştir.
Bu çökeller ardıllığı Paleozoik yaşlı metamorfikler -mermer, kalkşist,
kloritşist- üstünde açısal uyumsuz olarak yığışmıştır. Yörede Neojen yaşlı
birimler dizilimi aşağıda gösterilmektedir:
-Üst kireçtaşı (kiltaşı, marn ve çört mercekleri içerir)
-Borat yataklarını içeren kiltaşı, tüf, tüfit, marn ve
ince katmanlı kireçtaşı
-Kırmızı birim (çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı, marn ve
kireçtaşından oluşur; linyit ve jips katları içerir)
-Ortaç ve asidik doğalı volkanikler, tüf ve aglomeralar
-Alt kireçtaşı (ince katmanlı, marn ve tüf mercekleri
içerir)
-Çakıltaşı, kumtaşı, silttaşı, kiltaşı (üst düzeylerinde
linyit bantları içerir)
|
Miosen
|
Ardıllıktaki volkanikler riyolitik, dasitik ve andezitik
doğalı lav akıntılarıdır.
Bu havzada alt ve üst kireçtaşları gastropod, alt
kireçtaşları bitki ve üst kireçtaşları ise ostrakod fosilleri içermektedir. Bu
fosil bulgulara göre gastropodların geniş bir düşey dağılım sergilediği, bitki
fosillerinin tür bazında kapsanmadığı, üst kireçtaşı katındaki ostrakodların
ise Orta Oligosen yaşını verdiği bulgulanmıştır. Bu nedenle de, değişik
araştırıcılar arasında yaş konusunda uyuşmazlık söz konusudur. Öte yandan, bu
havza güneyindeki Neojen havzasında çökelmiş olan ve Emet havzasındaki ile
eş-yaşlı olan linyit düzeylerinden yapılan bitki fosili örneklemeleri ise
Miosen yaşını vermiştir.
Kolemanit egemen mineraldir ve bunun dışında meyerhofferit,
üleksit, probertit, tünelit, terüjit,
kahnit, hidroborasit ve viçit-A içerilmektedir.
Bu yörede borat düzeylerini içeren çökeller içinde arsenik
mineralleri-realgar ve orpiment- önemli yer kaplamakta ve borun yapısı içinde
de içerilmektedir. Bilindiği gibi, arsenik ile bor volkanik kökenli olup,
kökensel ilintilidir.
v
Kırka -Seyitgazi,
Eskişehir- yöresinde Tersiyer ardıllığı, anılan diğer yörelerin aksine
-Mesozoik yaşlı ofiyolitler ve Paleozoik yaşlı metamorfitler üzerinde açısal
uyumsuz konumlu- fosil içeren Eosen kireçtaşı ile başlar. Bu kireçtaşları
üzerinde uyumsuz konumlanan Neojen ardıllığı içinde çökellerin dizilimi
aşağıdaki gibidir:
-Türkmendağı bazaltı
-Üst kireçtaşı (tüf, marn, ince kömür ve çört düzeyleri
içerir)
-Üst kiltaşı
-Kiltaşı-borat kuşağı
-Marn ve tüfler
-Alt kireçtaşı
-Karaören fm (zeolitli tüfler)
-İdrisyayla volkanikleri (andezitik, riyolitik doğalı ve
volkanik breş)
|
Sarıkaya fm
|
Pliosen
Miosen
|
Bu ardıllıkta tarihlendirme sadece tüf ve tüfit
düzeylerinden K/Ar yöntemi ile yapılabilmiş ve alt tüflere Alt Miosen (19.6 ± 1.5 milyon yıl) ve üst tüflere ise
Orta Miosen (17.2 ± 1.2 milyon yıl)
yaşı verilmiştir. Kırka borat yatakları köken açısından kıtasal kabuğun katkıda
bulunduğu bir magma ile ilintilidir. Havzanın kuzeybatı bölümünde Ca-boratlar,
güneydoğu bölümünde ise Na-, Na-Ca ve Ca-boratlar kuşaklanması izlenir. Bu
yatağın en üst düzeyinde gözlenen kurnakovitin -Mg2B6O11.15H2O-
kil düzeyleri ile ilintili oluşu, bunun ikincil ürün olduğunu
düşündürmektedir.
Borat çevrimi açısından -diğer yataklardan değişik olarak-
tam bir ardıllık sergileyen Kırka yataklarında boraks, kernit, tinkalkonit,
üleksit, inyoit, meyerhofferit, kolemanit, inderborit, hidroborasit,
kurnakovit, inderit ve tünelit mineralleri içerilir. Bu bor minerallerine eşlik
eden borat-dışı mineraller ise saponit, illit, kaolinit, dolomit, kalsit,
magnezit, stronsiyonit, anhidrit, jips, globerit ve kalsedondur. Ülkemiz batı
bölümünde yer alan bu yatakların -Sultançayırı dışında- korelasyonu
verilmiştir.
Borat mineralleri değişik fiziksel ve kimyasal koşullar
sonucunda göl suyunda çökelip bu yatağı oluşturmuştur. Yatağın genç çökeller
ile örtülüp gömülmesi ertesinde sıcaklık ve basınç koşulları ile gözenek
suyunun bileşimi ve hidrostatik basınç değişmiş ve bu yeni koşullar altında
kararlılığını koruyamayan birincil boratlardan da ikincil boratlar türemiştir.
Boratların sialik kabuğun bölümlü ergimesi ile gelişen kalkalkalen asidik
magmadan kökenlenip doğrudan göl suyuna karışan gaz-kaçış ürünleri olduğu ve bu
süreçte yüzey ve yeraltısuları katkısının önemsenemiyecek ölçüde düşük olduğu
da belirtilmektedir.
Na-boratlar borat düzeyinin orta bölümlerini oluşturur ve
saf boraks, boraks ve camsı boraks özelliğindedir. 2-130 m arası (ortalama 50
m) kalınlıktadır. Başlıca mineralleri kernit, tinkalkonit ve üleksittir. Na-Ca
boratlar Na-borat kuşağının alt ve üstünü çevreler; 5-20 m (ortalama 10 m)
kalınlıklı bir kuşaktır ve ana mineral üleksittir. Bu mineralin dışında alt kuşakta
kurnakovit ve tünelit, üst kuşakta ise kurnakovit, inderit, inderborit ve tünelit mineralleri içerilmektedir.
Ca-borat kuşağı ise Na-Ca borat kuşağını çevreler ve 2-10 m (ortalama 5 m)
kalınlıklıdır. Üst kuşakta kolemanit, inyoit, meyerhofferit, pandermit ve
tünelit, alt kuşakta ise kolemanit, inyoit, hidroborasit ve tünelit içerilir.
Borat minerallerinin dağılımına değişik karbonat ve smektit mineralleri de
eşlik etmektedir. Gerçekte, borat+dolomit+hektorit birlikteliğinin ve Sr ve Li
gibi iz elementlerin yoğunlaşmasındaki değişimlerin izlenmesi Kırka
dolaylarında yeni yatakların bulgulanması sonucunu verebilir.
Üst
Ca-borat Zonu
|
kolemanit, inyoit, meyerhofferit, pandermit, tünelit
|
Üst
Na-Ca borat Zonu
|
üleksit, kurnakovit, inderit, inderborit, tünelit
|
Na-borat
Zonu
|
kernit, tinkalkonit, üleksit
|
Alt
Na-Ca borat Zonu
|
üleksit, kurnakovit, tünelit
|
Alt
Ca-borat Zonu
|
kolemanit, inyoit, hidroborasit, tünelit
|
Çizim 5: Kırka borat yataklarında mineral kuşaklanması
Bu
dizilim yanal düzlemde de söz konusu olduğundan havza iç bölümündeki
derişikliğin kenar bölümlere doğru azalmış olduğunun göstergesidir.
Havzada birbirinden ~10 km uzaklıktaki iki bölümde borat
yatakları varlığı iki nedenden kökenlenebilir: İlki, bu yatakların taban
kayaların oluşturmuş olduğu bir eşikle birbirinden ayrık olması; ikincisi ise
düşey atımlar sonucunda paleogölün derinleşerek bölgelere göre değişen fiziksel
ve kimyasal koşullar nedeniyle değişen borat dizilimlerinin oluşmuş olmasıdır.
Gerçekten de havzada KB-GD gidişli normal faylar basamaklanmalar
oluşturmaktadır. Bu faylar çökelim ortamına yapısal bir havza özelliği
kazandırdığı gibi, çökelim sürecinde de çökelim ile eş-dönemli faylar olarak
etkinliklerini korumuştur.
Yataklarda egemen olan fay tipi 300-900
arasında dalımlı -normal atımlı- türdedir. Bu faylar bor düzeylerinin
parçalanmasını ve bu zonlarda ayrışmasını nedenlemiştir. Yapısal süreçler
değişik bor düzeylerinde KB-GD eksen yönlü kıvrımlanmaları da üretmiştir.
Bilinen diğer borat yataklarının özellikleri
ABD Borat Yatakları
ABD’nin
bilinen borat yatakları Kalifornia, Nevada ve Oregon’dadır.
v
Mojave Çölü (Boron/Kramer) yatakları, Mojave Çölü’nün
batı bölümündedir. 1913 yılında bulunmuştur. 1925 yılında ise boraks ve
kernitin bulgulanması sonucunda ekonomik bir işletmeye dönüştürülmüştür. Bu
yataklardaki ardıllanma şu dizilimi vermektedir:
Alüvyon
Çakıltaşı
Yeşil şeyl (borat zonu-koumlu, mikalı)
Mavi şeyl (boraks ve üleksit katları ve kolemanit-üleksit
damarları) Taban şeyli (üleksit
damarları içerir)
Saddleback Bazaltı
|
Ricardo fm
|
Şeyl içinde dolomit ve kernit bol bulunuşlu iken, sülfat ve
klorlu tuzlar izlenemez. Realgar (As2S2) kristalleri çok
az bulunuşludur.
Kramer yataklarında 1956 yılına değin yeraltı işletmesi
yöntemi uygulanmış, bu tarihin ertesinde açık işletmeye geçilmiştir. Boraks ve
kernitin işletildiği bu yataklardan alınan ham cevherden boraks pentahidrat,
boraks dekahidrat, susuz bor, borik asit, K-borat ve amonyum borat
üretilmektedir. Bu ürünler Wilmington ve Rotterdam depolama tesislerinden dışa
satılmaktadır.
v
Death Valley borat yatakları; Deniz düzeyinden
90 m aşağıdaki bu çöküntü alanında, Furnace Creek dolaylarında 2 500 m
kalınlıklı ve Miosen-Pliosen yaşlı göl çökelleri yığışımı izlenmektedir.
Ekonomik borat yatakları bu çökeller içindedir.
Çamurtaşı,
kireçtaşı, killi kayaçlar ardalanması (70 m kalınlıklı, boratları
içerir)Çakıltaşı
Bu
yataktaki bor mineralleri dizilimi ise
Kolemanit (Ca-borat)
Üleksit (Na-Ca borat)
Probertit (Na-Ca borat)
Üleksit
(Na-Ca borat)
Kolemanit (Ca-borat) biçimindedir ve bu nedenle de eksik
borat çevrimi söz konusudur. Bu yatakta üretilen kolemanit cam yünü eldesinde
girdidir.
v
Searles Lake yatağı, Mojave Çölü doğu bölümünde Owens
Akarsuyu’nun ve yüzey akıntılarının kapalı bir havzada toplanıp buharlaşması
sonucunda oluşmuştur.
Göl içinde birbirinden ~3 m kalınlıklı bir geçirimsiz çamur
katı ile ayrılan iki katman izlenmektedir. Üst katman 25 m kalınlıklı olup, %
35.9 tuz (%1 B2O3) ve % 64.1 su; alt katman ise 12 m
kalınlıklı ve % 36.0 tuz (% 1.2 B2O3) ve % 64.0 su
bileşimlidir.
Bu iki katmanı ayıran çamur katının yaşı 14C
yöntemi ile 25 000 yıl (Geç Pleistosen) olarak bulgulanmıştır. Owens Akarsuyu
ortalama 1 ppm düzeyinde B2O3 içermektedir. Bu içerik,
diğer akarsular ile karşılaştırıldığında çok yüksek bir değerdir. Bu akarsuyun
beslenme alanındaki genç riyolitik oluşuklar ile ilintili çok sayıda sıcak su
kaynağı bulunmakta ve bu kaynakların B2O3 içerikleri 11
ppm düzeyine ulaşmaktadır. Gerçekte bu akarsuyun içerdiği B2O3’ün
% 80 bölümü bu sıcak su kaynaklarından gelmektedir.
Bu yataklardan buharlaştırma yöntemi ile potas, boraks, Li,
soda külü ve Na-sülfat üretilmekte; bunların yanısıra ara-ürün olarak kuru
boraks, borik asit, borontriklorit, borontribromit ve bor elementi elde
edilmektedir.
v
Güney Amerika borat yatakları, Arjantin, Şili,
Bolivya ve Peru’yu kapsıyan bir kuşak boyunca 40 dolayında yataktan oluşur.
1967 yılına değin Şili yatakları ilk önemde iken bu yıldan sonra Arjantin
yatakları (US Borax’ın denetiminde) ilk sıraya yerleşmiştir. Bölgedeki tüm
üretimin % 90 bölümü Salar del Hombre Muerto çukurluğunda (deniz düzeyinden
4100 m yükseklikte) yapılmaktadır. Yataklar Tersiyer yaşlı göl çökelleri
içindedir.
Yataklar
çoğunlukla, günümüzde de etkin olan sıcak-su kaynakları dolayındadır. Genelde
üleksit, çok sınırlı bir alanda ise boraks minerali egemendir. Ardıllıkta bu
yatakları örtüleyen kayaçlar kireçtaşı, çamurtaşı, silt, tüf, kayatuzu ve
jipstir. Yatak çevresinde bazaltik ve riyolitik doğalı çok genç lav akıntıları
izlenir.
Bu yataklarda inyoit te üretilmektedir ve tüm bu boratlar
kat ya da yumru bulunuşludur.
Arjantin’deki bir diğer yatak Tincalayu’dur. Adından da
izlenebildiği gibi, bu boraks yatağı Pliosen çökelleri içinde bir dom
oluşturan, 30 m kalınlıklı ve 100 m genişlikli bir kütle oluşturmakta ve
üleksit, inyoit ve kurnakovit ince katları içeren kırmızı çökeller ile
örtülenmektedir. Aktif tektonizma etkisindeki bu yataklarda boraksın kernite
dönüşmüş olduğu da izlenebilmektedir.
Diğer bir yatak Salar de Pastos Grandes olup, bu yatakta
katmanlanmış kolemanit ve hidroborasit elde edilmektedir.
v
Rusya + BDT yatakları 1934 yılında bulunmuş olup, Hazer
Denizi’nin 250 km kuzeyinde yeralır. Bu yataklar, Mesozoik ve Tersiyer yaşlı
çökellerin bindirme sonucu örttüğü Perm yaşlı bir tuz domu çevresinde bulunur.
Bor mineralleri katmanlı ve çatlak dolgusu doğalı olup, Mg-boratlar (szaybelit
ve hidroborasit) ile Ca-boratlardan (pandermit, inyoit, kolemanit)
oluşmaktadır. Katmanlı boratlar dom üzerindeki jips, karbonat ve kırmızı kil
katmanları içinde birkaç m kalınlıklı mercek bulunuşludur. Çatlak dolguları
olarak bulunan boratların ise yeraltısuyunca taşınmış çözeltilerin jips ve
karbonatları ornatması ile oluşmuş olduğu düşünülmektedir. İnder Gölü’nün
altında konumlu bir tuz kütlesi içindeki çatlak ve boşluklar % 0.23 B2O3
içerikli K-klorit, bromit ve B-yoğun çözeltilerce doldurulmuştur. Gölü dolduran
su bu alandan kökenlenmiş olduğundan kaynağın bu dom, İnder tuz domu olduğu
düşünülmektedir.
v
İtalya Bor Kaynakları, Tuscany
yöresindeki volkan bacalarından çıkan buharın yoğunlaştırılması ile elde edilen
sasolit (H3BO3) ile karakteristiktir. % 0.1 B2O3
içeren bu buhardan yan ürün olarak amonyum borat ve amonyum sülfat ta
üretilmektedir. Borun volkanik kökenli mi, yan kayaçlardan buhar geçişi evresinde
çözünerek yüzeye taşınma sürecinin sonucu mu olduğu konusu tartışmalıdır.
BOR
YATAKLARININ MİNERALOJİSİ
Bor
yataklarının B2O3 getirimi ile oluştuğu belirtilmişti.
Doğada B2O3’ün canlılarda, çökellerde ve kayaçlarda
bulunuş oranları ile borun jeokimyasal çevrimi görülmektedir.
Ülkemizdeki
borat yatakları evaporitlere benzer koşullarda oluşmuş olmalarına karşın, trona
ve kayatuzu türünden karakteristik evaporit minerallerini içermez.
Boratların karbonatlı çökellerin çökelimini izlemesi ve
Ca-evaporitlerin ilk yığışım ürünü olması nedeniyle tüm havzalarda ilk çökelen
borat mineralleri Ca-boratlardır. Yığışım sürecinde buharlaşmanın hızlanması
sonucunda Na-Ca boratlar yığıştırılır. Ortamın ve Na yoğunlaşmasının elverişli
olması koşulunda Na-Ca borat yığışımından Na-boratlara, bu koşulların elverişli
olmaması koşulunda ise yeniden Ca-borat yığışımına geçiş söz konusudur. Bu
çerçevede Emet, Bigadiç, Kestelek ve Sultançayırı Ca-borat yataklarını, Kırka
ise Na-borat yığışımını karakterize eder.
Ülkemiz yataklarında bu borat mineralleri dışında
Mg-boratlar ve çok az ölçüde Sr-boratlar, ve Emet yöresinde ise Ca-As borat
varlığı sözkonusudur.
Borat yataklarında boratların yanısıra kalsit, dolomit,
anhidrit, jips, sölestin, realgar, orpiment, kalsit, kuvars, zeolit, çört ile
kil mineralleri-montmorillonit, illit, klorit, hektorit- izlenir.
BOR MİNERALLERİNİN ÇÖKELME KOŞULLARI,
DÖNÜŞÜMLERİ ve AYRIŞMALARI
Ekonomik
değer taşıyan borat mineralleri ve yataklarının belirli düzeyde B2O3,
Na2O, CaO, MgO ve SrO derişikliğine erişmiş doğal eriyiklerden
kapalı-tuzlu-alkalin göllerde yığışım süreci ile oluştuğu yaygınlıkla
benimsenen bir görüştür.
Göl
ortamında kimyasal çökelimi denetliyen etmenler çözeltinin bileşimi, pH düzeyi
ve sıcaklıktır. Doğada, organik gereç varlığı ve havzadan havzaya değişebilen
özgün koşullar da bu yığışımın doğasını belirleyici işlev taşımaktadır.
Yığışan
gerecin doğasını bilmede ilk adım çözeltinin bileşiminin saptanmasıdır.
Örneğin, denizel kökenli tuz yataklarında tuzların yığışım sırası -buharlaşma
süreci ertesinde- karbonat-sülfat-klorür dizilimini yansıtır. Bu çökelim dizisi
yığışan minerallerin çözünürlüğünün de yansımasıdır.
Doğal
borat ve borosilikat minerallerindeki bor izotoplarının dağılım oranına ilişkin
bir çalışmada killi jipsler-hidroborasit ardıllığından bir örneklemede 11B
/ 10B = 4.20 ± 0.09 değeri bulunmuştur. Bu değer borun kabuksal
kökenli olduğunun göstergesidir.
Borun jeokimyasal çevrimine bakıldığında, kil minerallerinin
-özellikle de illit ve smektitin- diğer silikatlara göre daha çok bor içerdiği
bulgulanmıştır. Yerkabuğunda en bol bulunuşlu kayaçlardaki B ve borik asit
içeriği Çizelge 8’de verilmektedir.
Kayaç
ve OrtamTürü
|
Bor
İçeriği (ppm)
|
Granit
|
15.0
|
Bazalt
|
5.0-31.0
|
Şeyl
|
100.0-320.0
|
Liparit
|
31.0-100.0
|
Kiltaşı
|
300.0
|
Tüfler
(Kırka)
|
114.0
|
Riyolit
ve Dasit
|
32.0
|
|
B2O3
İçeriği (ppm)
|
Yerküre
ortalaması
|
10.0
|
Okyanus
suyu
|
4.6
|
Akarsular
|
0.013
|
Sıcak
su kaynakları
|
>100.0
|
Sulphur
Bank (ABD)
|
720.0
|
Okyanus
taban çamurları
|
50.0-500.0
|
Siyah
killer
|
240.0
|
Kıyı
çamurları
|
450.0
|
Boksit
|
5.0-10.0
|
Ateş
kili
|
10.0
|
Deniz
canlılarının iskeletleri
|
50.0-1000.0
|
Kül
|
100.0-5000.0
|
Toprak
|
5.0-100.0
|
*
İleri, 1976 ve Borchert’den
|
|
Çizelge
8: Değişik kayaç ve ortamlarda bor ve B2O3 içeriği
|
Kırka
borat yataklarındaki tüflerin ortalama ana ve iz element içerikleri üst kıtasal
kabuk ile şeyl değerlerine yakındır. Bu ise, bu yörede volkano-tortul kayaçları
oluşturan kalkalen volkanizmanın kaynak kayacının üst kıtasal kabuktaki
kayaçlar ve killer olduğunun kanıtıdır. Kırka yataklarında tüflerden gelişen
smektitlerin Li-yoğun içerikli oluşu, borat oluşumunu gerçekliyen getirimlerin
Li-yoğun özellik taşıdığını ve volkanizmanın kaynak gerecine killi kayaçların
da katkı oluşturduğunu belirtir.
Bu
çerçevede, borat minerallerinin bileşimine katılan elementlerden B, Na ve Sr,
kıtasal kabuğun kısmi ergimesinden türeyen bir magmadan kaynaklanmış olsa
gerektir. Ca çevredeki karbonatlardan, Mg ise ofiyolitlerden taşınarak göl
suyuna karışmış, buharlaşma sonucunda derişiklik artmıştır. Bunun dışında,
tüflerdeki volkanik camın killeşmesi sürecinde açığa çıkan borun niceliğinin de
gözönünde tutulması gerekmektedir.
Borat
yataklarını üreten -ve ilk bileşimini bilemediğimiz- eriyiklerden borat
minerallerinin nasıl bir dizi izleyerek yığışacaklarını saptamak güç bir
konudur. Ancak, ülkemiz borat yataklarında Ca-, Na-Ca- ve Na-borat
minerallerinin baskın oluşu bu bileşimdeki NaO/CaO değerinin bir veri olduğunun
kanıtıdır. Bu değer %5 olduğunda Ca-borat minerallerinin, %5-95 arasında olduğunda
Na-Ca-borat minerallerinin ve >%95 olduğunda ise Na-borat mineral türlerinin
oluşabildiği saptanmıştır. Bu nokta ise, denizel tuz yataklarındaki yığışım
dizisini andırması yönü ile, her iki ortamdaki yığışım modellerinin birbirinin
özdeşi olduğunun kanıtıdır. Na-boratların oluşumu ertesinde bu minerallerden
daha az çözünebilir mineraller oluşacaktır. Örneğin, Na-borat minerali oluşumu
ertesinde-sellenme türünden- bir doğal olay ile eriyiğin derişikliği çok
düştüğünde -bileşimi bu mineralleri üreten sistem dışına çıkacağı için- bu
aşamada tepkimeye girdiği minerali çözerek karbonat minerallerini
oluşturabilecektir.
Ülkemiz borat yataklarında borat minerali kuşaklarını alt ve
üstte çevreleyen karbonat çökellerinde Na2O/CaO değerinin çok düşük
olduğu gözönüne alındığında, göl suyunun başlangıçta çok seyreltik olduğu,
süreç içinde buharlaşma sonucunda derişikliğin arttığı ve borat minerallerinin
oluşumu ertesinde yeniden seyreltik bir nitelik kazandığı belirtilebilir.
Bor yataklarının ilk oluşumlarının ertesinde, diyajenez
evresinde yataklarda, örtü kalınlığına, yapısal süreçlere ve yer altı suyuna
bağlı olarak mineral dönüşümleri gerçekleşebilir. Bu süreçte daha çok su içeren
bor mineralleri suyunu yitirerek aynı gruptan daha az su içeren minerallere
dönüşebilir. Kırka yatağında borakstan tinkalkonitin ya da kernitin, Kestelek
ve Bigadiç yataklarında ise üleksitten proberditin oluşması bu türe bir örnek
oluşturmaktadır. Bu olay Ca-boratlar için de söz konusudur.
Borat yataklarındaki bor mineralleri ile yan kayaçlar -kil
ve tüfler- arasında gelişen iyon değişimleri sonucunda bu evrede ikincil
mineraller de oluşabilir. Örneğin, Emet ve Bigadiç yataklarında gözlenen
hidroborasit, kolemanit ile Mg-yoğun killerin tepkimesi sonucunda oluşmuştur.
Ca2B6O11.
5H2O + Mg++ + H2O ® CaMg B6 O11. 6 H2O +Ca++
Kolemanit Hidroborasit
Emet
yatağında gözlenen viçit-A minerali ise kolemanit ile B- ve Sr-yoğun
çözeltilerin tepkimesi ile oluşmuştur.
Ca2B6O11.
5H2O + 16 H3BO3+ Sr++ ® Sr2B11O16(OH)5.
H2O +22 H2O + 2Ca++
Kolemanit
Borik asit Viçit-A
Emet
yatağında gözlenen bir diğer mineral olan kahnit ise ya kolemanitin ya da
terujitin dönüşümü ile oluşmuştur.
3(Ca2B6O11.
5H2O) +As2O5 + 2CO2 ®
2[Ca2B(OH)4AsO4] + 2CaCO3 + 2 H2O
+ 7B2O3
Kolemanit Kahnit
Kalsit
Özellikle Bigadiç yatağında yaygın bulunuşlu tünelit
minerali, kolemanit ve üleksitin B- ve Sr-yoğun sularla çözünmesi sonucunda
oluşabilmiştir.
Ca2B6O11.
5H2O + SrO + 6H3BO3 ® SrB6O10. 4H2O
+ Ca2B6O11. 5H2O + 5 H2O
Kolemanit Tünelit İkincil kolemanit
NaCaB5O9.
8H2O + SrO + 6H3BO3 ® SrB6O10. 4H2O
+ NaCaB5O9. 8H2O + 5H2O
Üleksit Tünelit
İkincil üleksit
Bigadiç
ve Sultançayırı, Susurluk, yatağındaki havlit minerali de kolemanitin yan
kayaçlar olan kil ve tüfler ile tepkimesi sonucunda oluşmuştur.
5Ca[B3O4(OH)3]. H2O + CaO + SiO2 ® 3Ca2[B2O3(OH)2Si
B2O5(OH)3] + 5 H2O
Kolemanit Havlit
Diğer evaporit yataklarında olduğu gibi boratlar da çok
hızlı biçimde ayrışmaktadır. Yüzeyleyen ya da yüzeye yakın yataklar ile faylar
ve çatlaklarda CO2’li sular ile tepkimeye giren bor mineralleri
ayrışır; CO2 karbonik asidi oluşturarak bor minerallerini çözer,
borik asit yıkanarak ortamdan uzaklaşırken geride ayrışma ürünleri kalır. Bu
süreç, CO2-yoğun yeraltı suyu varlığı koşulunda da geçerlidir. Bu
ayrışmaları üreten tepkimeler şöyledir:
2CaO .
3B2O3 . 5H2O + H2O + 2CO2 ® 2CaCO3 + 6 H2O +
3B2O3
Kolemanit Kalsit
2CaO .
3B2O3 . 5H2O + 2H2CO3 +
2 H2O ® 2CaCO3
+ 6H3BO3
Kolemanit Karbonik asit Kalsit Borik asit
Na-boratların
egemen olduğu yataklarda çözünme, yıkanma ve ayrışma çok daha hızlı bir
süreçtir. Boraks bileşimindeki molekül suyunu yitirerek, ernit ise bileşimine
su alarak tinkalkonite dönüşmektedir.
Na2O
. 2B2O3 . 10H2O ® Na2O .
2B2O3 . 5H2O + 5 H2O
Boraks Tinkalkonit
Na2O
. 2B2O3 . 4H2O + H2O ® Na2O .
2B2O3 . 5H2O
Kernit Tinkalkonit
Bor kullanım
alanları
200’ü
aşan sayıda bor minerali borik asit içermesine karşın, bu boratlardan sanayide
ağırlıklı olarak dördü -boraks ve kernit, Na-boratlar ile kolemanit, Ca-borat
ve üleksit, Na-Ca-borat kullanılmalıdır. Bu dört mineral ülkemizde ve
Kaliforniya’da, ABD, ve çok daha az ölçülerde Arjantin, Bolivya, Şili, Çin ve
Peru’da işletilmektedir. Cevher yataklarında cevher kütlesi içine ulaşan
sondalar yolu ile kütleye su ile seyreltilmiş H2SO4
enjekte edilir; bu işlem ile bor-yoğunlaşmış çözelti yüzeye pompalanır ve
yüzeyde saf bir Ca-borat ürünü eldesi için kireç ile tepkimeye alınır. Çıkan
ürün kurutularak sanayi kullanımına açılır
Bor
mineralleri çok geniş alanda kullanılmaktadır. Bu kullanım alanlarını ve ana
girdi olan mineral türünü belirtmek gerekirse aşağıdaki üretim süreçleri belirtilebilir:
* Amorf bor piroteknik aydınlatmalarda belirgin yeşil ışık
elde etmekte kullanılır.
* Cam sanayii (oto camı, yüksek teknoloji camı, borcamlar,
optik camlar) dünya borat tüketiminin yaklaşık yarısını emmektedir. Cam
sanayiinde borat uygulamaları borosilikat camlarını, cam elyaf yalıtımı, ve
tekstil cam elyafını kapsar. Cam sanayiinde bor oksit (B2O3)
geniş dağılımlı, önem taşıyan bir girdidir-çelik ve diğer metal gereçlerde
emaye kaplama, seramik sırları, ısı ve ses yalıtımı için camyünü, optik camlar,
plastiklerin güçlendirilmesi için tekstil elyaf, mutfak
gereçleri/laboratuar/aydınlatma/tıp gereçleri ve sıvı kristal ekranlar için
borosilikat camlar-. Bor oksit cama yüksek kimyasal duraylılık, düşük ısıl
genişleme ve düşük elektrik iletkenliği özelliği kazandırmaktadır. Boratın cam
sanayiinde hammadde olarak kullanımı öncelikle bileşimine, saflığına, erime
özelliklerine ve sağlanabilirliğine bağlıdır. Değişik cam türleri kuşkusuz
değişik ölçütler sergileyecektir. Na-içeren cam üretiminde genelde -borik asit
ya da soda külü yerine- boraks pentahidrat kullanılmaktadır. Borik asit ise
alkalilerin sınırlı olduğu Pyrex-camlarda ve E-camlarda girdidir. Cam elyafı
ile ısı yalıtımı yapı sanayiinde önemli bir girdi olup, havayı kapanlar ve
tutar. Boratlar yüksek gerilime dayanımlı cam elyafından yapılı ürünlerde de
yaygın kullanımlıdır. Ca-alüminoborosilikat, E-cam ya da tekstil elyafı bor
oksit içermektedir ve düşük Na- içeriğinin önem taşıdığı elektrik araçları
üretiminde bileşendir. Na-içeren E-cam ürünleri ise hava taşıtları ve oto
parçaları, tekne gövdesi, elektronik panolar ve sörf patenleri üretiminde ana
girdidir (üleksit, kolemanit ve probertit).
* Kolemanit ve üleksit ağırlıklı olarak seramik sırlamada
(borik asit), camyünü ve cam elyafı üretiminde girdidir.
* Taban ve duvar seramik karoları üretiminde boraks
pentahidrat, borik asit ve mineral boratlardan türetilmiş bor oksit girdi
oluşturur. Kil içeren boratlar döşeme seramiklerin daha dayanımlı olmasına
olanak sağlar. Düşük nitelikli döşeme seramikleri bileşimine borat katıldığında
porselen niteliğine erişir. Borat katkı dayanımı artırır, su özümlemesini ve
fırınlanma sıcaklığını düşürür.
* Borik asit duvar kaplama, alçı panel ürünlerinde de
nitelik artırıcı girdi olarak kullanılmaktadır. İğne biçimli jips kristalleri
kaplamanın fiziksel bütünlüğünü artıracak yönde bir ağ oluşturur. Gerek
ağırlığın azaltılması, gerek jips kristallerinin ağırlık etkisinde
birbirlerinin üzerinde kayması sorununu ve gerekse de nemli iklimlerde
doğabilecek sorunları önleme açısından borik asit girdi oluşturmaktadır
(fluoborik asitler ve trimetil borat).
* Bor
(Na-pentaborat) gübre olarak kullanıldığında tarım ürünleri eldesinde artış
karakteristiktir; bitkilerdeki karbonhidrat metabolizmasını düzenler ve protein bileşimi için temel unsurdur.
* Na-penta boratlar yangın geciktirici olarak
kullanılmaktadır.
* Na-borat pentahidrat (Na2B4O7.5H2O)
temizleme ve beyazlatma sanayiinde ve deterjan ürünlerinde sodyum perborat
ağartıcı bileşeni olarak kullanılmaktadır.
* Tekstil elyafı girdisi ile yanmaya dayanıklı kumaş
üretiminde bileşendir (Na-meta borat).
* İlaç ve kimyasal ürünler üretiminde girdidir (Na-meta
borat ve borik asit).
* Öğütme, parlatma ve inceltme işlemlerinde aşındırıcı
olarak bor-karbit tozları ve Na-bor hidrürler kullanılmaktadır.
* Enerji depolanması alanında panel üretiminde
yararlanılmaktadır.
* Sıvı hidrojenin olumsuzlukları nedeniyle -bor hidritler
önemli enerji salımı ile kolayca oksitlenebildiklerinden- roketlerde kullanılan
katı yakıtların ana girdisidir. Bor lifleri ve bor-karbürler -yüksek dayanımlı
ve hafif olmaları yönüyle- uçak ve roketlerin gövde parçalarının ve
devrelerinin yapımında kullanılmaktadır
* Çelikten 100, tungsten karbürden ise 10 kez daha dayanıklı
olan bor karbürler bilye kaplamada, torna kalemleri ve sonda matkapları
üretiminde girdidir.
* Metalürji sanayiinde -paslanmaz çelik, sürtünmeye ve
aşınmaya dayanımlı ürünler ve otomasyon ürünleri üretiminde ana girdidir.
* Pigment ve kurutucu olarak yararlanılmaktadır.
* Bor, duraylı moleküler ağlar
oluşturma yetisi açısından- karbonu andırır. metal-borlar ve fosfokarbürler
binlerce bileşik oluşturmaktadır.
* Atık temizleme
uygulamalarında bileşendir.
* Boya maddeleri
üretiminde ve kurutucu olarak yararlanılır.
* 10B
izotopundan nükleer enerji süreçlerinde nötron arama gereçlerinde, güvenlik
-nükleer kalkan oluşturmada denetim çubukları için borlu çelikler, bor
karbürler ve titan-bor alaşımları olarak-, denetleme ve atık depolama
sorunlarını gidermede yararlanılır (amorf ve kristalin bor).
* Silikon-karbit
seramik ürünlerinde ve refrakter ürünlerde anti-oksijen bileşen olarak
yararlanılmaktadır.
* MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme)
uygulamalarında, BNCT uygulamalarında, kemik erimesi ve damar sertleşmesi
etkilerini gidermede ve diğer tıp uygulamalarında yararlanılan ana elementtir.
* Tıp alanında
antiseptik olarak kullanılmaktadır.
* Bilişim ve
iletişim sanayiinde optik elyaf üretiminde ana girdidir.
* Çimento
sanayiinde klinkere dönüşecek gereçte kolemanitli karışımlar olarak ve sonuç
ürünün -çimento- dayanımını artırmada ana girdidir.
* Mikropları
öldürmesi ve suyu yumuşatabilmesi yönleriyle sabun yapımında ana girdidir.
* Çelik üretiminde
sert çelik eldesin de girdidir.
* Demir-dışı metal
sanayiinde koruyucu cüruf oluşturmada ve ergimeyi hızlandırmada
yararlanılmaktadır.
* Ferrokrom
ürünlerinin nitelik ve sertliklerinin artırılmasında yararlanılır.
* Elektrolitik
kaplamada elektrolit eldesin de ve alaşımlarda bileşendir.
* Organik kimya
sanayiinde alüminyumborohidrit ve bor trihidrit indirgeyici unsur olarak
kullanılmaktadır.
* İleri derecede
sertlik, kimyasal duraylılık, olağanın ötesinde elektronik, manyetik ve optik
özellikler gerektiren ürünler ve kütle spektrometresi üretiminde girdidir.
* Bor nitrit elmas
ölçüsünde sert ürün oluşturulması sürecinde girdidir. Bu girdi yanı sıra
elektriksel yalıtkan iken ısıyı -metal gibi- iletebilmektedir.
* Bor, yağlama
süreçlerinde grafite benzer özellikler taşır.
* Kereste
sanayiinde dayanımı artırmada içirtilen gereç olarak yararlanılmaktadır.
Anılan kullanım
alanlarında ana girdiyi oluşturan bor
ürünleri ve kullanım alanlarının toplam tüketim içi payları ve tüketim
nicelikleri ise Çizelge 9’da
verilmiştir.
Kullanım Alanı
|
Kuzey
Amerika
|
Batı
Avrupa
|
Diğer
|
Toplam
|
||||
x1000
Ton
|
%
|
x1000
Ton
|
%
|
x1000
Ton
|
%
|
x1000
Ton
|
%
|
|
Fiberglas
|
168
|
11,1
|
97
|
6,4
|
37
|
2,4
|
302
|
20,0
|
Deterjan
|
21
|
1,4
|
242
|
16.0
|
17
|
1,1
|
280
|
18,5
|
Borosilikat Cam
|
51
|
3,4
|
55
|
3,6
|
73
|
4,8
|
179
|
11,8
|
Seramik
|
13
|
0,9
|
69
|
4,6
|
80
|
5,3
|
162
|
10,7
|
Tekstil
|
67
|
4,4
|
7
|
0,5
|
87
|
5,8
|
161
|
10,7
|
Tarım
|
17
|
1,1
|
14
|
0,9
|
27
|
1,8
|
58
|
3,8
|
Diğer
|
84
|
5,6
|
208
|
13,8
|
77
|
5,1
|
369
|
24,5
|
Toplam
|
421
|
27,9
|
692
|
54,8
|
398
|
26,3
|
1511
|
100.0
|
Çizelge 9: Son Kullanım Alanı Düzleminde Bor Tüketimi
Dünya Bor
Rezervleri
Günümüze değin sürdürülmüş olan arama
çalışmalarına göre dünyada görünür bor rezervleri toplamı (B2O3
bazında) 497 milyon ton, muhtemel ve mümkün rezervler toplamı ise 1 milyar 21
milyon ton düzeyindedir. Bu rezervlerin ülkelere göre dağılımında ülkemiz
toplam dünya görünür ekonomik bor rezervlerinin % 75.4’ünü, US Borax'ın
denetlediği bor yatakları (ABD ve Arjantin rezervleri) % 9.6’sını, Rusya’daki
yataklar % 5.6’sını ve Çin ise % 5.4’ünü, diğer beş ülke ise sadece % 4’ünü
içermektedir. Buna karşılık mümkün+muhtemel rezervlerde ülkemiz %51.3,
Rusya+BDT % 21.4 ve ABD+Arjantin % 12.8 pay taşımaktadır. Tüm rezervler toplamı
alındığında ise ülkemizin % 63, Rusya+BDT’nin % 13.7, ABD+Arjantin’in %11.3 ve
diğer 6 ülkenin (Bolivya, Çin, İran, Peru, Sırbistan, Şili) ise % 12 dolayında
pay sergilediği gözlenmektedir (Çizelge
10). Bu veriler Batı Anadolu’daki bor yataklarının, sonuç ürünlerinin
kullanım alanı giderek artan bu cevher yataklarının neden önemle izlenmesi
gereğinin altını açıkça çizmektedir. Ancak, DPT verilerine göre yeni sahalarda yürütülecek çalışmalarla, ülkemizdeki
görünür rezervlerin 758 milyon ton, muhtemel rezervlerin 989 milyon ton ve
potansiyel rezervin ise 675 milyon ton olduğu ve tüm rezervler toplamının ~2.5
milyar tona çıkacağı belirtilmektedir (Karayazıcı,
F. I., DPT 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı verilerinden, 1997). Bu öngörünün
gerçeklenmesi koşulunda ülkemiz görünür rezervlerinin dünya-içi payı % 86’ya,
muhtemel ve potansiyel rezervlerinin payı % 86.7’ye ve toplam rezervler içi
payı da % 86’ya ulaşabilecektir. Dahası Helvacı
1989’a göre dünya bor rezervleri toplamı 3 milyar 405 milyon ton olup, bu
rezervlerin 2 milyar 737 milyon tonluk bölümü ülkemizde bulunmaktadır. Bu veri
bağlamında ülkemizin dünya rezervleri içi payı % 80’e ulaşmaktadır. Bu noktada
vurgulanması gereken, 1979 öncesinde Borax Ltd’in 5-8 milyon ton rezerv varlığı
belirttiği Bigadiç yataklarında 1.5-2 milyar ton rezerv bulgulanmıştır. Aynı
biçimde 1979 öncesinde 660 bin ton rezerv varlığı belirtilmiş olan Emet
bölgesinde ise erken 1980’li yıllardaki çalışmalar 130 milyon ton ve 1983-85
yıllarındaki çalışmalar 620 milyon ton düzeyinde rezerv varlığını açığa
çıkarmıştır. Kırka bölgesindeki rezerv 520 milyon tona ulaşmaktadır.
Ü L K E
|
Görünür
Rezerv*
|
%
|
Görünür
Rezerv**
|
%
|
Muhtemel
+
Mümkün
Rezerv**
|
%
|
Toplam
Rezerv**
|
%
|
ABD
|
209.000
|
16.4
|
45 000
|
9.2
|
60 000
|
11.5
|
105.000
|
10.3
|
Arjantin
|
9.000
|
0.7
|
2 000
|
0.4
|
7 000
|
1.3
|
9.000
|
1.0
|
Rusya+BDT
|
136.000
|
10.7
|
28 000
|
5.6
|
112 000
|
21.4
|
140.000
|
13.7
|
Bolivya
|
19.000
|
1.5
|
4 000
|
0.8
|
15 000
|
2.9
|
19.000
|
2.0
|
Çin
|
36.000
|
2.8
|
27 000
|
5.4
|
9 000
|
1.7
|
36.000
|
3.5
|
İran
|
--
|
--
|
1 000
|
0.2
|
1 000
|
0.2
|
2.000
|
0.2
|
Peru
|
22.000
|
1.7
|
4 000
|
0.8
|
18 000
|
3.4
|
22.000
|
2.0
|
Sırbistan
|
--
|
--
|
3 000
|
0.6
|
--
|
--
|
3.000
|
0.3
|
Şili
|
41.000
|
3.2
|
8 000
|
1.6
|
33 000
|
6.3
|
41.000
|
4.0
|
Türkiye
|
803.000
|
63.0
|
375 000
|
75.4
|
269 000
|
51.3
|
644.000
|
63.0
|
T O P L A M
|
1.275.000
|
100
|
497 000
|
100
|
524 000
|
100
|
1.021.000
|
100.0
|
*KİGEM **Roskill, 1999
Çizelge
10: Dünya Toplam Bor Rezervleri (x1 000 Ton B2O3)
Bu rezervlerden yapılan yıllık üretim toplamı B2O3
bazında 1 milyar 511 milyon ton olup, US Borax’ın ABD, Arjantin ve Şili’deki
toplam üretiminin payı % 42.8’e, ülkemizdeki kuruluş olan Eti Bor’un payı ise %
31.4’e ulaşmaktadır. Bu açıdan bu iki kuruluş dünya üretiminin % 74.2’sini
karşılamaktadır. ABD’de 1970’li yıllarda US Borax’ın yanısıra bor üretiminde
adı geçen Kerr Mc Gee Chemical Corporation, Searles Lake Chemical Corporation,
Stanfler Chemical Corporation ve Tenoero Chemical Corporation’ın 1990’lı
yıllara gelindiğinde North American Chemical Corporation (NACC) adı altında tek
bir çatıda toplaştıklarının belirtilmesi gereklidir (Çizelge 11). Değinileceği gibi, US Borax’da gerçekte İngiltere
kökenli bir uluslararası tekelin Kuzey ve Güney Amerika’daki kolunu
oluşturmaktadır. Bu üretimin 1990’lı yıllar içindeki gelişimi ise Çizelge 12’de aktarılmıştır. Çizelge 11 ve Çizelge 12’de verilen değerler B2O3
bazındadır. 1990’lı yıllar boyunca üretim-içi paya bakıldığında ABD+Arjantin’in
(US Borax) % 45-50, ülkemizin % 30’lar ve Çin’in % 10’lar düzeyinde yeraldığı
gözlenmektedir. Bir diğer deyişle bu üç ülke bu dönemdeki üretimin ~% 85-90’ını
oluşturmuşlardır.
Ü L K E
|
Görünür
|
Muhtemel + Mümkün
|
Toplam
|
Üretici Firma
|
Yıllık Üretim
|
%
|
ABD
|
45 000
|
60 000
|
105 000
|
US Borax
NACC
|
560
60
|
37.0
4.0
|
Arjantin
|
2 000
|
7 000
|
9 000
|
Borax Argentina
Sucersal Argentina
|
27
30
|
2.0
2.0
|
BDT (Eski SSCB)
|
28 000
|
112 000
|
140 000
|
JSC Bor
|
73
|
5.0
|
Bolivya
|
4 000
|
15 000
|
19 000
|
Minera Tierra SA
|
|
|
Çin
|
27 000
|
9 000
|
36 000
|
Kamu Sektörü
|
140
|
9.0
|
İran
|
1 000
|
1 000
|
2 000
|
--
|
|
|
Peru
|
4 000
|
18 000
|
22 000
|
IncaBor SA
|
13
|
1.0
|
Sırbistan
|
3 000
|
--
|
3 000
|
Ras Borati Ltd
|
|
|
Şili
|
8 000
|
33 000
|
41 000
|
SQM Salar
QuiBorax
|
16
60
|
1.0
4.0
|
Türkiye
|
375.000
|
269.000
|
644.000
|
EtiBor AŞ
|
475
|
31.4
|
Diğer
|
--
|
--
|
--
|
--
|
57
|
4.0
|
T O P L AM
|
375 000
|
269 000
|
644 000
|
|
1 511
|
100.0
|
*Economics of Boron, Roskill, 1999
Çizelge 11: Bor Üretici Firmalar (x1 000 Ton B2O3),
1999
|
Ü L K E
|
1994
|
%
|
1995
|
%
|
1996
|
%
|
1997
|
%
|
1998
|
%
|
ABD+Arjantin
|
625
|
45.49
|
814
|
51.32
|
701
|
45.93
|
727
|
48.18
|
742
|
49.11
|
Çin
|
188
|
13.68
|
140
|
8.83
|
157
|
10.29
|
140
|
9.28
|
140
|
9.27
|
Kazakistan
|
7
|
0.51
|
5
|
0.32
|
4
|
0.26
|
4
|
0.27
|
5
|
0.33
|
Rusya
|
75
|
5.46
|
101
|
6.37
|
102
|
6.68
|
86
|
5.70
|
73
|
4.83
|
Şili
|
30
|
2.18
|
74
|
4.67
|
52
|
3.41
|
60
|
3.98
|
60
|
3.97
|
Türkiye
|
433
|
31.51
|
435
|
27.43
|
494
|
32.37
|
475
|
31.48
|
475
|
31.44
|
Diğer
|
16
|
1.16
|
17
|
1.07
|
16
|
1.05
|
17
|
1.13
|
16
|
1.06
|
T O P L A M
|
1374
|
|
1506
|
|
1526
|
|
1509
|
|
1511
|
|
*Economics of
Boron; Roskill, 1999
Çizelge 12:
Yıllara Göre Dünya Bor Üretimi (x1000 Ton B2O3)*
Çizelge 12’deki verilerden oluşturulmuş olan grafikte bu üç
ülkenin üretimdeki yerleri açık olarak izlenebilmektedir.
B2O3 bazındaki bu üretime karşı
1990’lı yıllarda değişik bor mineralleri üretimi baz alındığında ise ABD’nin %
35’ler dolayında, ülkemizin % 33 ve Rusya’nın ise % 22-24 ölçüsünde pay
taşıdığı Çizelge 13’te izlenebilmektedir. Bu çerçevede, anılan üç ülkenin tüm
bor mineralleri üretimindeki payı % 90’a ulaşmaktadır.
Üretici Ülke
|
1995
|
%
|
1996
|
%
|
1997
|
%
|
1998
|
%
|
1999
|
%
|
ABD+Arjantin
|
1435
|
34.44
|
1492
|
34.48
|
1613
|
35.27
|
1520
|
32.52
|
1570
|
35.90
|
**Almanya(Boraks)
|
2
|
--
|
2
|
--
|
1
|
--
|
1
|
--
|
1
|
--
|
Bolivya
(Üleksit)
|
7
|
--
|
9
|
--
|
12
|
--
|
16
|
--
|
10
|
--
|
Çin(B203eşdeğeri)
|
295
|
07.08
|
157
|
03.63
|
136
|
02.97
|
137
|
02.93
|
110
|
02.52
|
**İran
(Boraks)
|
1
|
--
|
1
|
--
|
1
|
--
|
1
|
--
|
1
|
--
|
**
Kazakistan
|
30
|
00.72
|
30
|
00.68
|
30
|
00.65
|
30
|
00.64
|
30
|
00.69
|
Peru
|
41
|
00.98
|
39
|
00.90
|
40
|
00.87
|
40
|
00.86
|
40
|
00.91
|
** Rusya
|
1000
|
24.00
|
1000
|
23.11
|
1000
|
21.87
|
1000
|
21.39
|
1000
|
22.87
|
Şili
(Üleksit)
|
211
|
05.06
|
149
|
03.44
|
171
|
03.74
|
280
|
05.99
|
200
|
04.57
|
Türkiye
|
1144
|
27.46
|
1447
|
33.45
|
1569
|
34.31
|
1650
|
35.29
|
1410
|
32.25
|
*Lyday, P. A., USGS Mineral Commodity Service, February 2000
**Tahmin edilen
Çizelge 13:
Yıllara Göre Dünya Bor Mineralleri Üretimi
(x 1 000 metrik ton)
Rezerv
ve üretimdeki bu önde gelen konumu nedeni ile ülkemiz bor yataklarına ilişkin
olarak güdülen bilinçli politikaların asıl yönelim noktalarından biri de
rezervlerin tükenme süresidir. 1999 yılı toplam üretim değerlerini tek
başlarına karşılamaları bazında ülkelerin rezerv tükenme süresi Çizelge 14’te verilmiştir. Bu çizelgeye
göre ülkemiz rezervleri, değişik kaynakların rezerv bulguları çerçevesinde,
dünya üretimini bir başına 250 ile 535 yıl süreyle karşılayabilme olanağında
iken, bu değer diğer ana rezervlerin bulunduğu ABD+Arjantin ve Rusya+BDT için
sırası ile 143-70 ve 90-93 yıl ile sınırlı kalmaktadır.
Ülke
|
1998 Yılı Üretim
****
|
Görünür
Rezerv *****
|
Görünür Rezerv
Tükenme Süresi ***
|
Görünür
Rezerv *****
|
Görünür Rezerv
Tükenme Süresi
***
|
Muhtemel +
Potansiyel Rezerv ******
|
Toplam
Rezerv ******
|
Topplam Rezerv
Tükenme Süresi
***
|
ABD+Arjantin
|
742
|
218000
|
143
|
54000
|
30
|
60000
|
105000
|
70
|
Bolivya
|
10
|
19000
|
12
|
4000
|
3
|
15000
|
19000
|
13
|
Çin
|
140
|
36000
|
23
|
27000
|
18
|
9000
|
36000
|
24
|
İran
|
1
|
--
|
--
|
1000
|
--
|
1000
|
2000
|
--
|
Rusya+BDT
|
78
|
136000
|
90
|
28000
|
19
|
112000
|
140000
|
93
|
Peru
|
--
|
22000
|
15
|
4000
|
3
|
18000
|
22000
|
15
|
Şili
|
60
|
41000
|
27
|
8000
|
6
|
33000
|
41000
|
27
|
Türkiye
|
475
|
803000
|
535
|
375000
|
250
|
269000
|
644000
|
430
|
Diğer
|
16
|
--
|
--
|
3000
|
2
|
--
|
3000
|
2
|
Toplam
|
1522
|
|
1275000
|
495000
|
1012000
|
517000
|
1012000
|
|
* KİGEM
verilerinden ** Economics of Boron;
Roskill, 1999
*** x1000 Ton **** Yıl olarak
Çizelge 14:
Ülkeler rezervlerinin dünya üretimini tek başlarına karşılama süreleri
Bu
verilere göre ülkemiz, rezervlerine göre üretimin çok düşük düzeyde kaldığı bir
görünüm vermektedir.
Rezervler
ve üretim alanında önde gelen ülkemizin bu yatakların işletilmesinden ve işleme
süreçlerinden doğan net gelirleri ise Çizelge
15’te verilmektedir.
Ürün
|
Satış Mik.
(B2O3)
X1000 Ton
|
Satış Değeri
(Milyon $)
|
Dünya
|
Ülkemiz
|
Dünya
|
Ülkemiz %
|
Tinkal Konsantre
|
61
|
61
|
100
|
26
|
26
|
100
|
Üleksit Konsantre
|
141
|
69
|
49
|
49
|
24
|
49
|
Kolemanit Konsantre
|
185
|
175
|
95
|
92
|
82
|
89
|
Boraks Penta
|
503
|
120
|
24
|
325
|
78
|
24
|
Boraks Deka
|
74
|
14
|
19
|
69
|
9
|
13
|
Susuz Boraks
|
57
|
-
|
-
|
65
|
-
|
-
|
Borik Asit
|
268
|
28
|
11
|
257
|
17
|
7
|
Toplam
|
1289
|
467
|
36
|
883
|
236
|
27
|
* x1000 Ton B2O3 **Milyon USD (Eti Holding, 2000’den)
Çizelge
15: Dünya bor satış nicelikleri, değeri ve ülkemizin payı
Bu çizelgede ülkemizin ham ve
ara-ürünlerde dünya üretiminin yarısını karşılaşmasına ve toplam gelirin yarısı
ile bütünü arasındaki bir bölümünü elde etmesine karşın, sonuç- ya da sonuç üründe
girdi olan ara-ürünler konusunda çok yetersiz kaldığı ve payının % 20’lerden az
olduğu görülmektedir. Bir diğer deyişle, gerek teknoloji aktarımının önlenmesi,
gerek bilinçli politikalar sonucunda teknolojik ve üretken yatırımların ve
projelerin yaşama geçirilmeyişi sonucunda ülkemiz sadece ve sadece bir hammadde
kaynağı olarak alınmaktadır. Doğallıkla hammadde dışsatımı, bu hammaddeden
üretilen ara- ve sonuç-ürünlerin katlarca pahalıya yeniden dışalımı sonucunu
üretmektedir. Bu noktada hammadde dışsatım fiyatının ülke içinden değil,
uluslararası tekeller ve borsalarca belirlenmesi sömürüyü katmerleştirmekte ve
doğal kaynaklar aracılığı ile ülke dışına kan kaybını giderek artırmaktadır.
Şili’de bakır yatakları, Afrika’da elmas ve altın yatakları için sergilenen
oyunlar ülkemizde bor özelinde de yıllardır oynanmaktadır. Bir diğer deyişle
bor kaynaklarımız yıllar boyunca emperyalist tekellerce yok pahasına
metropollere aktarılmış ya da emperyalist politikalara uygun olarak toprak
altına hapsedilmişlerdir. Günümüzde bu süreç değişik görünüm altında yeniden ve
yerli ortaklar aracılığı ile yürütülmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde ham
ürünü işlemede kurulu kapasite Çizelge 16’da
verilmektedir. Bu çizelgedeki veriler Çizelge 15’te irdelenen sonucu doğuran
süreci gözler önüne sermektedir. Dahası, bu kurulu kapasitenin büyük bölümü 20.
yüzyılın son çeyreğinde varılabilmiş aşamadır.
İşletme
|
Ürün
|
Ham Bor*
|
Rafine Bor*
|
Kırka
|
Tinkal Konsantre
|
500
|
|
Boraks Pentahidrat
|
|
320
|
|
Susuz Boraks
|
|
60
|
|
Bandırma
|
Boraks Dekahidrat
|
|
17
|
Boraks Deka+Penta Hidrat
|
|
55
|
|
Borik Asit
|
|
135
|
|
Sodyum Perborat
|
|
20
|
|
Bigadiç
|
Konsantre Kolemanit
|
250
|
|
Emet
|
Konsantre Üleksit
|
200
|
|
Kestelek
|
Konsantre Kolemanit
|
500
|
|
Konsantre Kolemanit
|
100
|
|
|
Toplam
|
|
1550
|
607
|
x 1000 ton/yıl
|
|
|
|
Çizelge 16: Ham ve Rafine Bor Kurulu Kapasiteleri
US Borax’ın nasıl bir yapının bileşeni olduğu
konusunda ise uluslararası ilişkiler ağını açımlayan bir ipucu oluşturacaktır
düşüncesindeyiz.
1990’lı yıllara varıldığında ise US Borax,
İngiliz-Avustralya kökenli uluslararası bir tekelin, RTZ’in, Rio Tinto Zinc,
asli bileşenlerinden birini oluşturmaktadır.
Ülkemiz bor
yataklarının tarihçesi
Bor
yataklarımızın tarihçesine kısaca bir göz atıldığında, bu doğal kaynağımızın
onlarca yıl boyunca “tutsak madenler” konumunda kalmış olduğu görülecektir. Bu doğal kaynak bu süreç
boyunca yok pahasına metropollere aktarılmış ya da emperyalist politikalar
çerçevesinde işletilmeksizin bırakılmıştır. Günümüzde Ovacık, Bergama altın
yatağı konusundaki gelişmeler gözönünde tutulduğunda bu politik pragmatizm
yönelişi çok açık biçimde görülebilecektir.
İlk
bor yatağı Sultançayırı mevkiinde -Susurluk, Balıkesir- bulunmuştur. Bu
yatakları işletme hakkı 1861 yılında çıkarılan Maadin Nizamnamesi hükümleri uyarınca 1865 yılında Companie Industrielle Des Measures adlı
Fransız firmasına 20 yıl süreli olarak verilmiştir. Bu tarihten sonra
emperyalist firmaların, ülkemizdeki maden kaynakları yüzünden sık sık
çatıştıkları görülmüştür. Nitekim 1880 yılında İtalyan uyruklu Frederic Gisva, aynı bölgede bir başka
yatağın işletme hakkını almak istediğinde Fransız elçisi Osmanlı Hükümeti’ni
protesto etmiştir.
Dönemin
Balıkesir Valisi Mehmet Reşat, 24 Mayıs 1882 tarihinde Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne yazdığı yazıda emperyalist oyunları
dile getirirken yerli işletmecilere izin verilmediğini belirtmiştir. Bu arada
yine, Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne,
Balıkesir Gümrük ve Tekel İdaresi’nden 8 Aralık 1884 tarihinde yazılan bir
mektupta “arpa vs ürünlerin altına konan
boraks cevherinin gizlice dışarıya kaçırıldığı” belirtilmiştir. 1887
yılında, tüm direnişlere karşın, bor yatakları işletme hakkı 65 yıl süreli
olarak İngilizlerin eline geçmiştir.
20.
yüzyılda yabancı işletmelerin birçoğu 1944 yılına dek ulusallaştırılmış
olmasına karşın, İngilizler boraks işletme ayrıcalıklarını koruyabilmiştir.
1904 yılında İngiliz William Vitaller,
1927 yılına değin John Owen Rid ve
ardından da Lord Mewen Mervil ile
1938 yılında Desmond Abel Smith bu
yatakların işletme hakkını almıştır. 1950 yılında bu ayrıcalık Borax Consolidated Ltd’e geçmiş, 1955
yılında 6224 sayılı “Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu” ile 1309 sayılı “Maden
Kanunu” hükümlerinden yararlanmak için bu tekel % 94 payı kendisinin, %
2’si yerli ve % 4’ü İngiliz ortaklarının olan Türk Boraks AŞ adlı paravan bir şirket kurmuştur.
1935
yılında kurulan MTA ve Etibank gibi kuruluşlar II. Paylaşım Savaşı ertesinde
çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Sultançayırı yataklarını işleten paravan
şirket ülkemizdeki rezervlerin tükendiğini belirterek ocaklarını kapatmış; ana
firma Borax Consolidated Ltd, ABD’de
üretimini artırarak ülkemizdeki bor yataklarını tutsak madenler konumuna düşürmüştür. Tam da bu dönemde MTA ve
Etibank, Bigadiç ve Emet dolaylarında yeni bor yatakları bulmuş, Borax Consolidated ise ülkemizden
ayrılmayıp, bu çalışmaların sonuçlarını beklemeyi yeğlemiştir.
Kamu
kurumlarının bor konusundaki çalışmaları ilerledikçe, Borax Ltd ortaklık türünden oyalama taktiklerine ve önleme
engelleme yoluna yönelmiş; biryandan da ülkemiz bor rezervlerinin yetersiz
olduğu söylentilerini yayıp, gerçekte sınırlı olan ve sadece hammadde bazında
gerçekleşen dışsatımı bitirmeyi amaçlamıştır. Dahası, kişilerden satınalmış
olduğu Kırka yataklarında bulduğu minerallerin ekonomik değer taşıyan Na-borat
olduğu ve rezervlerinin büyüklüğü ilgisini ilgililerden saklamak istemiştir.
Ancak, MTA Enstitüsü’nün yapmış olduğu incelemeler sonucunda Borax Ltd’in önce 9, ardından 14 ve
sonuçta 40 milyon ton olarak açıklamış olduğu rezervin 400 milyon tonu bulduğu
anlaşılmıştır.
Bor
yataklarından üretim ve ham ürünün dışsatımı 1950 yılına dek İngilizlerin
elinde ve denetiminde kalmıştır. 1950 yılından sonra yerli üretimin ve
dışsatımın giderek artması sonucunda ara-ürünler üretimi için projelendirmeye
geçilmiş ve ne var ki, 1. Beş Yıllık
Kalkınma Planı’nda yeralan 20.bin ton kapasiteli bir rafinerinin kurulması
önlenmeye çalışılmış, Borax Ltd
sadece 300 ton kapasiteli bir tesisi benimsetmeye girişmiştir. Açıkça görülen,
pazar-içi pay ve işbölümünde çizilen rol konusundaki çatışmadır.
Tüm
bu girişimlere karşın, bu dönemde Etibank’a boraks rafinerisi kurma görevi verilmiştir. Rafineri kurma önerileri
arasında Polonya önerisi en elverişlisi görülmüş; bir ABD firması ile İtalyan Montekatini’nin önerileri, ortaklık isteği nedeniyle
benimsenmemiştir. Ancak, özellikle ABD’nin baskısıyla rafinerinin kurulması iki
yıl geciktirilmiştir. Bu döneme ilişkin olarak anılmaya değer bir öneri ise,
ülkemizdeki bor cevherinin dışsatımında aracılık yapan Philips Brothers adlı Hollanda-ABD ortaklığının İtalya’da kurulacak
100 bin ton kapasiteli bir tesise ham
cevher yollanarak % 25 ölçüsünde ortak
olunabileceği önerisidir. Bu öneri benimsenmemiş ve iki yıllık bir gecikmeyle Bandırma Boraks ve Borik Asit Fabrikası’nın
kurulmasını Polonya yüklenmiştir.
Bu
girişim sonucunda uluslararası tekeller bir yandan ülkemiz cevherlerinin
kalsiyum içerdiği için üretim fiyatlarının yüksek olduğunu öne sürerken, öte
yandan Batı Anadolu’da 500 dolayında sahayı aramalara kapatmış ve Hollanda’da
depolar kurup taşımacılığa girişerek ülkemizde üretilen cevherin dışsatımını
önlemeye yönelmiştir.
Boraksın
teknolojik-ekonomik öneminin artması nedeniyle Borax Consolidated Ltd, yerli özel işletmecilerin elinde tuttuğu
yatakları 1962 yılında devralmaya girişmiş ve özellikle Kırka sodyum borat
yataklarına yönelmiş; bu yatağı Türk
Boraks AŞ adı altında işletmek istemiştir. Ancak, saha devir işlemlerindeki
yasal yetersizlikler nedeniyle izin belgesi geçersiz sayılmış ve 1968 yılında
bu sahalar Etibank’a geçmiştir. Bu sahalarda 1969’da proje çalışmaları
başlamış, 1970 yılında da tesislerin kurulmasına geçilmiştir.
Açıkça
görüldüğü gibi, Borax Cosolidated Ltd
dünya piyasasındaki egemenliği nedeniyle Türkiye’deki kaynakları sadece rezerv olarak görmüştür. Borax Ltd, bor mineral ve bileşiklerinin
tekel fiyatını etkileyecek yeni boraks arzı yarattırmamak için ülkemizdeki
kaynakları tutsak etmiş, bu kaynakların işletilmesini yıllar boyunca
önlemiştir. Bu çokuluslu tekel elindeki haktan, kaynakları kullanmaktan çok
ülkece kullanılmasını önlemek için yararlanmıştır Görülen bir başka yöneliş
ise, çıkarılan bor minerallerinin işlenmeden dışa satışının sağlanması ve bor
bileşikleri üretecek tesislerin kurulmasının engellenmesidir.
1970’li
yılların sonuna gelindiğinde toplam 25 bor işletmesinin sadece 5’i devlet
işletmesi olup, diğerleri özel kuruluşlarca işletilmektedir. Bu özel
işletmelerin 17’si çalıştırılmamaktadır ve ikisi Türk Boraks AŞ’nin denetimindedir.
Uluslararası
tekeller o dönemde işlenmiş ürün dışsatımına ağırlık vermekte iken, ülkemizin
~300 bin ton dolayındaki yıllık ham kolemanit dışsatımının % 40’lık bölümünü
Etibank gerçekleştirmiştir. 2000’li yıllara ulaştığımızda ülkemizin dışsatımındaki ağırlık ham cevher bazındadır.
Gerek 1980’lere gelindiğinde ve gerekse de günümüzde dışa satılan kolemanit,
rafineri kapasitesinin dışında kalan ham cevher üretimidir..
1980’lere
gelindiğinde ara ve rafine ürün olarak borik asit, boraks dekahidrat ve sodyum
perborat üretilmekte iken günümüzde ağırlıklı üretim konsantre tinkal,
klolemanit ve üleksit ile ara ve rafine ürün olarak çok daha düşük ölçülerde
susuz boraks, boraks penta- ve deka-hidrat, Na-perborat ve borik asitte (Çizelge 16) yoğunlaşmaktadır.
Bir
diğer gerçeklik ise büyük ölçüde ham cevher dışsatımının bir sonucu olarak,
dünya ara ve ürünleri piyasasını büyük ölçüde elinde tutan US Borax’ın Avrupa’da ana girdisi ülkemiz kolemaniti olan borik
asit fabrikaları kurmuş olduğudur. Geçmişte Belçika, Romanya-Bulgaristan ve
Yugoslavya’da borik asit ve boraks, Fransa’da sodyum perborat fabrikaları kurma
ve genişletme çalışmaları yapılmış olmasının yanısıra günümüzde Güney Amerika
ve ABD’de de yeni rafineri ve uç ürün tesisleri projelendirilmiş ve yapımına
başlanmıştır.
Bugün
ülkemizin, bor tuzları bağlamında, ABD tekelleriyle yarışma gücüne sahip
olabilmesi için, halen üretilmekte olanların üretimlerini artırmak ve ürün
çeşitlemesine gitmek zorunluluğu vardır. Özellikle en çok aranan ara ürünler
olan susuz boraks ve borik asit üretimi
çok yetersiz olup, teknoloji yatırımlarının yapılması bir zorunluluktur. Ancak,
teknoloji dışalımı çok ağır koşullara bağlanmaktadır. Dahası, günümüzde artık
üretken yatırım teknolojileri konusuna sıcak bakılmaktan oldukça
uzaklaşılmıştır da. İşleyiş açıktır: Emperyalist sömürünün temel yöntemlerinden biri olan,
bağımlı ülke kaynaklarını değerleri altında satın alma ve bu kaynakların
bağımlı ülkede işlenmesine yönelik girişimleri
yerli işbirlikçi egemen unsurları ve diğer araçları kullanarak önleme
oyunu bor kaynaklarımız alanında da oynanmaktadır. Tüm kaynakları, varlıkları ve
değerleri satışa çıkarılmış bir ülkede bor alanına yansıyan görünümdür
vurgulanmak istenen.
1978
yılında devletleştirilmiş olan bor yataklarının günümüzde IMF’ye verilen diyet
mektubunda gönderme yapıldığı biçimi ile yeniden özel ortaklıklara devredilmesi
girişimlerini bu gözle ele almak gerekmektedir.
ÖZELLEŞTİRME
Emperyalist
tekeller doğaları gereği, gerek genişletilmiş yeniden üretim zorunluluğunu
yerine getirebilmek, gerekse de rakipleri karşısında güçlü olabilmek için
hammadde kaynaklarını denetim altında tutmayı hedefler. Bu hedefine ulaştığı
oranda gerek geleceğini belirli ölçüde güvence altına almış olur, gerekse de bu
kaynakları rakiplerine karşı bir saldırı silahı olarak kullanabilir.
Emperyalist
tekellerin hammadde kaynakları üzerinde denetim kurma politikaları daha 19.
yüzyılın başlarında önem kazanmıştır. Hammadde kaynaklarının sınırlı oluşu ve
yeniden üretilemezlik doğası, hammadde üretiminden uç ürünün pazarlanmasına
kadar tüm evreleri sadece bir tekelin elinde tutma çekişmesini daha da
hızlandırmıştır.
II. Paylaşım Savaşı sonrası emperyalist ülkelerin hammadde
gereksinimlerinin büyük bir kısmını bağımlı ülkelerden sağlamak yoluna
gitmeleri, bu ülkelerde emperyalizmin örtülü işgalini gerektiren en önemli
ögelerden birisi olmuştur.
Emperyalizme
bağımlı ülkeler, kendi ürettikleri madenlerin ancak 1/5 ini kullanabilmekte,
geriye kalan 4/5 miktar emperyalist ülkelerce kullanılmaktadır. Emperyalist
tekellerin hammadde gereksinmelerini artan oranlarda bağımlı ülkelerden
karşılıyor olmaları, sözkonusu madenlerin sadece bağımlı ülke topraklarında
olduğu ve emperyalist ülke topraklarında bu kaynakların bulunmadığı kanısını
uyandırmamalıdır. Emperyalist tekeller tercihini, emek gücünün daha ucuz olduğu
bağımlı ülkelerden hammadde sağlama yönünde kullanmaktadırlar. Emperyalist
tekel için, sadece mevcut kaynakların değil, potansiyel ve stratejik
kaynakların da önem taşıması, denetim sorununu canalıcı bir niteliğe
büründürmektedir. Emperyalizm, bağımlı ülkelerdeki denetim politikası için
çeşitli araçlar kullanabilmektedir. Bu, doğrudan emperyalist yatırımlar ya da
yerli paravan şirketler biçiminde olabileceği gibi bu ülkelere dayatılan
belirli programlar biçiminde de somutlaşabilmektedir.
ÖZELLEŞTİRME VE
ETİBANK YA DA ETİ-HOLDİNG!
Özelleştirme,
uluslararası sermayenin azalan kar oranlarına çözüm bulmak amacıyla, 1980’li
yıllardan itibaren Dünya Bankası ve IMF gibi dünya ekonomisini yönlendiren
kurumlarca uluslararası bir kural haline getirilerek, 70’i aşkın ülkeye
dayatılan bir sömürü programı olmuştur.
1980’lerden bu
yana IMF, az gelişmiş ülkelere sağladığı kredilerde özelleştirmeyi gündeme
getirmiş; Dünya Bankası da bu ülkelere verdiği yatırım kredilerini özelleştirme
ön-koşuluna bağlamıştır.
Özelleştirme
uygulamaları ülkemizde 1. Özal hükümeti döneminde başlamış olup, 1984 yılından
itibaren Dünya Bankası, DPT ve Kamu Ortaklığı İdaresi işbirliği ile gündeme
getirilmiştir. Bu işbirliğinde özelleştirme alanında uzman Morgan Guaranty
Trust, ABD önemli bir rol oynamış; dahası bu kuruluşun başkan yardımcısı Cengiz
İsrafil özelleştirmeden sorumlu Kamu İdaresi Başkanlığı’na getirilmiştir.
Sermaye ve hükümet
çevrelerinden “bilim adamları” ve
TV’lere değin oluşturulan cephe, sonraki hükümetler döneminde de tırmanışa geçen özelleştirme uygulamalarına
karşı halkı ikna etmeye ve dahası bu programlara ortak etmeye çalışmıştır. Tüm
sorunların kaynağı olarak gösterilen KİT’lerin satılarak, daha verimli bir
ekonomi, düşük fiyatlar, yeni iş olanakları ve gelir adaletinin sağlanacağı
sözü verilmiştir.
“Ulusal ekonominin
etkinliğini artırmak”, ”sermayeyi tabana yaymak”, “serbest piyasa sistemi
oluşturmak” gibi savlarla ortaya atılan özelleştirme aslında üç amaca hizmet
etmiştir.
* Kamusal sermaye
birikimini değiştirmemiş; yatırım oranlarının düşmesi ve kamusal servetin özel
sektöre aktarılması dışında bir gelişmeyi üretememiştir.
* Bretton Woods
kurumlarının ve uluslararası finans çevrelerinin yapısal uyum söylemi
çerçevesinde -bu kurumlara- bağımlılığı artırıcı bir işlev taşımıştır.
* Uygulamacıları
için en büyük önemi taşıyan, ancak hiçbir koşulda açıkça savunul/a/mayan asıl
amacı ise, sermayeye kaynak aktarmanın verimli bir mekanizması olarak kullanımı
olmuştur.
Kaynak aktarımında
iki yöntem belirginleşmiştir. Birincisi düşük fiyatlama ve alımda teşvik,
ikincisi ise özelleştirme ile ilgili sözleşme hükümlerinin çiğnenmesi koşulunda
geçerli olacak olan yaptırımların uygulanmamasıdır.
“Düşük fiyatlama”,
bir yandan yasal boşluk ve belirsizlikler, bir yandan da ÖİB’nin
uygulamalarından kaynaklanmıştır. Danışman kuruluşlarca gerçekte -çok- düşük tutulmuş
olan değer tesbitleri, ÖİB bünyesinde kurulan inceleme komisyonlarında -bir kez
daha- düşürülmüştür. Yapılan yasa değişikliği ile de, ihale yöntemlerindeki
keyfilik alanı genişletilmiştir. Düşük fiyatlama işleyişini birkaç tipik
örnekle somutlamak gerekirse;
* 1991 yılında
Fruko Tamek şirketinde ödenmiş sermayeye göre 70 milyar TL (o günkü kurdan 1.5
milyar USD) olan %36 kamu hissesi, 1995 yılında, 4 yıl önceki fiyatla 70
milyara ana hissedara satılmıştır. En basit hesaplama dahi, alım-satım işlemlerinin
şirkete 30-40 misli oranında bir potansiyel kazanç sağladığını ortaya
koymaktadır.
* 1994-1995 yılı
karları 45.6 milyon USD olan KÜMAŞ, yarısı peşin olmak üzere Zeytinoğlu
Holding’e 108 milyon USD karşılığında satılmıştır. KÜMAŞ’ın elindeki maden işletme haklarının satış fiyatında
değerlendirilmesi halinde ve rezervlerle ilgili değer tahmininin dörtte biri
dikkate alınsa dahi satış bedelinin 120 milyon USD’dan çok olması bir yana,
satış tarihinde KÜMAŞ’ın devlet bankalarındaki 40 milyon USD’a varan mevduatının
önemli bir bölümü, satış işleminin gerçekleştirilmesinden bir gün önce
holdingin bankasına devredilmiş; peşin ödemenin yarısından çoğu bu parayla
yapılmış, bir anlamda KÜMAŞ kendi parasıyla satın alınmıştır.
* ORÜS’e ait sekiz
işletme Ocak 1996 da 1.2 trilyon liraya satılmıştır. İşletmelerin arsalarının
aynı tarihteki değeri ise 2.4 trilyon lirayı bulmaktadır. Satış fiyatı,
işletmelerin salt arsa değerlerinin % 50’si dolayında kalmıştır.
* 10 termik
santralin işletme hakkı özel şirketlere yirmi yıllığına ve 1.2 milyar USD
karşılığında verilmiştir. Ne var ki devlet, 2 milyar USD yatırım yapmayı ve 2.2
milyar USD dış borcu ödemeyi de üstlenmiştir. Sözü geçen santrallerin yıllık
karlarının 750 milyon USD olduğu
düşünülürse, şirketlerin alım bedellerini iki yıl içinde hemen hemen amorti
edeceği görülmektedir.
SATIŞ
KOŞULLARININ İHLALİ
Özelleştirme, bir
ekono-politik yönelim olarak ve özellikle de bağımlı ülkelerde istihdam, üretim
ve yatırımlar boyutunu hiçbir koşulda göz önünde tutmamıştır. Ülkemizde de,
sendikalardan ve kamuoyundan gelen eleştiri ve baskılarla, genellikle üç yıl
ile sınırlanan “üretimi sürdürme” koşulunun konması sağlanmış; ancak bunun
tanımı yapılmayarak, üretimin sembolik anlamda sürdürülmesi satış koşullarının
çiğnenmesi olarak görülmemiştir. Öte yandan “üretime son verme”nin yaptırımı
ise, enflasyon öğesini içermeyen ve satış bedelinin %10’u gibi sözde bir
koşuldan ibaret kalmıştır.
EBK’nın
özelleştirilen onbir kombinasından dokuzunda bir yıl içinde üretime son
verilmiştir. İstihdam %88, üretim %94 düşmüştür. Özelleştirilen SEK
kuruluşlarında istihdamdaki düşme %57, üretimdeki düşme ise %33 olmuştur. Sekiz
ORÜS işletmesinden yedisinde üretim son bulmuş; toplam istihdam %78 düşmüştür.
İlk adımda özelleştirilen yedi Sümerbank fabrikasından altısı kapanmıştır.
Özelleştirmelerde
“sermayeyi tabana yaymak, “rekabetçi bir serbest piyasa düzeni kurmak”,
“etkinliği artırmak” türünden gerekçelerle yola çıkıldığı vurgulanmasına
rağmen, özelleştirme işlemlerinin büyük bir bölümü blok satışlar yoluyla
gerçekleştirilerek, tam tersi yönde, tekeller yaratılmıştır.
KİT’LERDE ETKİNLİK
VE EMEK VERİMLİLİĞİ
Makroekonomik
düzlemde emek verimliliğini, KİT’lerin sanayi-içi katma değer paylarını
istihdam paylarına bölerek bulabiliriz. Biri aşan oranlar KİT’lerin ortalama
emek verimliliğinin sektör ortalamasının üstünde olduğunu gösterir.
1985-1995 yılları
arasında sanayi sektöründe KİT’lerin göreli emek verimliliği 1.65 den 2.99 a
yükselmiştir. Bu oranlar KİT’lerin gerçekte verimsiz işletmeler olmadığının
açık kanıtıdır.
KİT’LER VE KAMU
AÇIKLARI
KİT’ler kamu
açıklarının sorumlusu olarak gösterilmişlerdir. Gerçekten de 1987 yılından beri
bazı işletmeci KİT’lerin konsolide hesapları net olarak zarar vermiştir. Bu,
KİT’lerin sürüklendiği borç tuzağının bir sonucu olmuştur. KİT’lerin sahibi konumundaki Hazine, kendi
kuruluşlarına yatırım ve sermaye artırımı olarak kaynak artırımına son vermiş;
KİT’leri iç ve dış piyasalardan borçlanmaya zorlamıştır. Sonuçta iç borçların
faiz yükü ile dış borçların kur farkı, KİT’lerin yarattığı katma değerin büyük
bölümünü süpürmüş; KİT’ler brüt anlamda karlı oldukları yıllarda da iç ve dış
faiz ödemeleri sonunda net olarak zarar et/tiril/miştir. 1989-1997 yılları
arasında “görev zararları” düşüldükten sonra, KİT sistemi bir bütün olarak hep
“birincil fazla” vermiş yani, borç ödemeleri işletme zararlarından
düşüldüğünde gerçekte kar etmiştir.
Borçlanma gereği
anlamındaki KİT açıkları, öne sürüldüğünün aksine, toplam kamu kesiminin
borçlanma gereği içinde yüksek pay oluşturmamaktadır. KİT açıklarının, toplam
kamu açıkları içindeki payı son yıllarda 1990 yılındaki %56.8 düzeyi dışında
yarıyı hiç aşmamış ve giderek düşmüştür.
1985-1995 yılları arasında KİT’lerdeki istihdam % 13.8
ölçüsünde gerilemiş, toplam yatırımlar içinde KİT payları aynı dönemde %
38.4’den % 5.3 düzeyine gerilemiştir. KİT’lerdeki sabit sermaye oluşumu on
yıllık dilimde -reel olarak- 2/3 oranında düşmüştür. Tüm bu olumsuz
yönlendirmelere rağmen, GSYİH içinde KİT payları 1985 yılındaki %12.8
düzeyinden 1995 yılında %10.9 oranına, çok az ölçüde düşmüştür. Katma değer
açısından bakıldığında ise, sanayici KİT’lerin tüm sanayi sektöründeki payı
1985 yılında % 26.6 iken, 1995 yılında % 29.0 düzeyine yükselmiştir.1997
yılında ilk üç büyük KİT’in -Tüpraş, Tekel ve TEAŞ- oluşturduğu katma değer 1
117 trilyon iken, ilk üç büyük özel sektör kuruluşunun -PilSA, Arçelik, Ford
Otomotiv- ürettiği katma değer sadece 160 trilyon TL düzeyinde kalmıştır.
Tüm olumsuzlaştırma çabalarına karşın, KİT’ler Türkiye
ekonomisinin dinamik bir sektörü olma özelliklerini sürdürmektedir.
Ülkemizde devletin ekonomide aşırı bir ağırlığa sahip olduğu
ve kamunun gereğini çok aşan ölçüde istihdam yükü taşıdığı öne sürülmektedir.
Gerçekte ise kamuda, belediyeler ve KİT’ler dahil, çalışan sayısı, 20 milyonu
aşkın işgücünün % 12.5’ini oluşturmaktadır. Bu oran İngiltere’de %12, Fransa’da
% 16, İsveç ve Danimarka’da % 31 olup,
tüm OECD ülkeleri ortalaması ise %18 dir.
Özelleştirmeyle küçültülmesi planlanan
devlet sektörü değil, KİT sektörüdür, sosyal harcamalardır; özcesi “sosyal
devlet”tir. Sosyal devletin küçültülmesinin nedeni, emek dışı kesimlere daha
fazla kaynak aktarımıdır. Dünyadaki özelleştirme uygulamalarında KİT sistemi
tasfiye edilirken, devlet harcamaları arttırılmıştır. Çünkü özelleştirmeler
sürerken askeri harcamalar artmakta; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik
harcamaları kısıtlanırken, sermaye grupları lehine yapılan dolaylı ve dolaysız
harcamalar yükselmektedir.
Türkiye
bütçesi, iç ve dış borç faiz ödemeleri bir kenara bırakıldığında açık vermemektedir.
Bu durumda, özelleştirme gelirlerinin açık kapatmak için kullanılması, kamu
kuruluşlarının özellikle iç ve dış borç faiziyle takas edilmesi anlamına
gelmektedir.
Ancak, tüm kamu kuruluşlarının satılması durumunda bile,
bütçe açıklarının sadece üçte birinin kapatılabilmesinin mümkün olabildiği
bilinmektedir. Üstelik sadece kar eden KİT’lerin satılılıp, diğerlerinin
kapatılması isteği de özelleştirmelerin taşıdığı anlamı açıkca sergilemektedir.
Özelleştirmeyle yaşanacak olan, sadece belirli kamu
alanlarının mülkiyet değiştirmesi değil, sermayenin emekçileri sınırsız sömürme
özgürlüğü olan serbest piyasa sistemidir
Özelleştirme, sendikasızlaştırma,
taşeronlaştırma ve sendikal hakların gasbedilmesini, yoksullaştırma ve gelir
dağılımındaki uçurumun daha da artmasını, işsizliği, çalışma saatlerinin
artırılmasını ve daha yoğun bir sömürüyü getirecektir.
BOR TUZLARI ve ÖZELLEŞTİRME
Değişik
bor minerallerinin birbirlerinin yerine ikame edilebilir olması, tüm
rezervlerin tek elde toplanması ve bir merkezden pazarlanması zorunluluğu
nedeni ve dönemin siyasi gelişmeleri
sonucunda bor tuzları 1978 yılında çıkarılan 2172 sayılı “Devletçe İşletilecek Madenler” yasası kapsamına alınmıştır.
Bor
madenlerinin devletleştirilerek bor üretim ve dışsatımının Etibank eliyle
yapılmasından sonra, bilinen bor rezervleri artmış ve bor cevheri üretimi,
zenginleştirilmesi ve pazarlanması konularında küçümsenmeyecek gelişmeler
sağlanmıştır.
1963
yılında 100 000 ton cevher ihracı karşılığında 2.9 milyon USD, 1978 başlarında
750 000 ton cevher karşılığında 83.4 milyon USD gelir elde edilmişken, 1978 ve
ertesindeki gelişmeler sonucunda 1999 yılında 672 760 tonu cevher ve 362 091
tonu rafine olmak üzere toplam 1 034 851 ton dışsatım karşılığı 237 291.000 USD
ihracat geliri seviyesine ulaşılmıştır.
Toplam
bor cevheri üretiminin % 15-20’si, rafine bor ürünlerinin % 30-40’ı yurtiçinde
tüketilmekte, kalanı ise ülke dışına satılmaktadır. Toplam maden dışsatımından
elde edilen gelirin % 50’si bor yoluyla elde edilmektedir.
Etibank Genel Müdürlüğü’nün uzun bir
durgunluk döneminden sonra 1994 yılında başlattığı rafine bor ürünleri yatırım
ve pazarlama atağı sonraki yıllarda gerektiği gibi sürdürülmemiş, 480.000 ton
olan katma değeri yüksek rafine bor üretim kapasitesi arttırılmamıştır. Kırka 2. Bor Türevleri Tesisi 1996
yılında, 2 yıllık yapım süreci sonunda, 15 milyon USD maliyetle işletmeye
alınırken, aynı kapasitedeki 30 milyon USD proje bedelli olacağı öngörülmüş
olan 3. Bor Türevleri Tesisi yatırımı
yarım kalmıştır.
Bor
madenlerinin, 04.10.1978 tarihinde 2172 sayılı “Devletçe İşletilecek Madenler Hakkındaki Kanun” ile
devletleştirilmesinin ardından
*
10.06.1983 tarihinde 2840 sayılı ”Bor
Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin
İşletilmesi, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesi” kanunu ile
uygulamada bazı düzenlemelere gidilmiştir.
*
04.06.1985 tarihinde günümüzde de uygulamada olan ve sektörü serbest piyasacı
anlayışla düzenlemeye çalışan 3213 sayılı “Maden
Kanunu” kabul edilmiştir.
*
1993 yılında toplanan Madencilik 2.
Şürası’na sunulan raporlardan biri de “Madencilikte
Özelleştirme” başlığını taşımış ve bu raporda “özelleştirmenin politik ve kültürel bir olgu olduğu....KİT’lerin
özelleştirilmesinin kamu gelirlerini artırmanın bir aracı olarak alınmaması,
başlıbaşına bir amaç sayılması” gereği vurgulanmıştır.
*
1994 yılında 2840 sayılı kanunda değişiklik yapılarak trona ve asfaltit
devletçe işletilecek madenler kapsamından çıkarılmıştır.
Etibank Genel Müdürlüğü 26.01.1998 tarihinde, Bakanlar Kurulu’nun 98/10552
sayılı kararı ile Eti Holding AŞ
ünvanı ile iktisadi devlet teşekkülü biçiminde yeniden yapılandırılmıştır.
Bu
süreçte; bir yandan MTA’nın işlevsizliğe sürüklenip parçalanması ve
özelleştirilmesi planlanırken, diğer yandan Zonguldak
Havzası’ndaki bazı üretim birimleri özelleştirilerek TTK’nın kapatılması
gündeme alınmıştır. TKİ’nin işlettiği linyit sahaları özelleştirilen termik
santraller ile birlikte bedelsiz olarak verilmiş; Beypazarı Trona İşletmesi ise bir holdinge aktarılmıştır.
1935
yılında ülkenin maden kaynaklarını değerlendirme amacı ile kurulmuş olan ve
neo-liberal döneme değin önemli işlev taşımış olan Etibank’a ilişkin sistemli bir
plan devreye sokulmuştur. Etibank’ın bankacılık ve madencilik bölümleri
birbirinden ayrılarak, bankacılık bölümü özelleştirilmiş ve böylece madencilik
bölümünün finansman desteği yok edilerek yatırımlar en alt düzeye
indirgenmiştir. 1998 yılında Etibank, Eti Holding AŞ ve buna bağlı yedi AŞ
biçiminde yeniden yapılandırılmıştır. Eti
Bakır, Eti Gümüş, Eti Elektrometalurji ve Eti Krom 2000 yılı içinde
özelleştirme kapsamına alınarak ÖİB’ne
bağlanmıştır. Eti Holding AŞ bünyesinde bırakılan Eti Bor, Eti Alüminyum ve Eti
Pazarlama ise özelleştirmedeki büyük pasta olarak saklanmıştır. Bu yeniden
yapılanmada dikkati çeken konu, karlı alanların -kolay özelleştirme için-
diğerlerinden ayrılması olmuştur.
Bor yataklarımızın 1978 yılında devletleştirilmesi ile başlıyan Etibank’ın
bor üretim ve pazarlama faaliyetleri sonucunda ülkemiz önemli kaynaklara sahip
bir güç olarak dünya pazarında yerini almıştır. Devletleştirme sonucunda
güçlenen ve büyüyen Etibank ülkemize üretim ve pazarlama deneyimi
kazandırmıştır. Pazarlama faaliyetlerinin etkinliği ve geliştirilmesi konusunda
gerekli altyapı yurtiçinde tamamlanmış; büyük kapasitelere sahip yükleme,
depolama ve ambalajlama tesisleri ve üretim tesisleri ile yükleme ve stoklama
alanları arasında çağdaş, ekonomik, hızlı taşıma ağı kurulmuş, böylece tonu
40-50 USD olan bor cevheri 500-600 DM’a satılabilmiştir.
Bu karlı birimlerden Eti Bor’un özelleştirilmesine yönelik ilk girişim Ekim
1999’da olmuş; 2840 sayılı yasaya aykırılık nedeni ile karşı çıkılmış olmasına
karşın, pazarlama özel firmalara verilmiş; 1994-95 yıllarında 540 DM/ton olan
birim fiyat 1999 yılında 480 DM/ton düzeyine düşürülmüş, ancak Serena ve Borade adlı bu iki aracı kuruluş son tüketiciye 600 DM/ton fiyatı
uygulamıştır. Böylece bu iki özel-aracı kuruluşa tonda 120 DM kazandırılmıştır.
Ardından, bu özel kuruluşlardan Serena
ile yıllık 150-200 000 ton kolemanit dışsatımı yönünde 15 yıl geçerli olacak
bir sözleşme imzalanmıştır. Böylece üretimi de satışı da tekel konumunda olan
bor madenlerinin satış bölümü özelleştirme konusu olmuştur.
Değinilmesi gereken bir diğer nokta da üretilen bor cevherini ara ve son
ürüne dönüştürecek tesislerin -projelendirilmiş olmasına karşın-
geliştirilmeyip ağırlıklı olarak hammadde
dışsatımı uygulanmasıdır. Bu noktada ülkemizden aldığı ham bor cevheri
ile kendi borat sanayiini kurmuş olan Avrupa ülkelerini anımsatmak yararlı
olacaktır.
Son bir değinme olarak, Aralık 2000 ayında IMF’ ye verilmiş olan
niyet mektubunun 37. maddesinde Eti Holding’e bağlı bazı tesislerin
özelleştirileceği açıkça belirtilmektedir. Seydişehir Alüminyum ve Antalya
Ferro-Krom tesisleri dışında Bandırma Borik Asit Fabrikası ile
Bigadiç-Kırka-Emet bor yataklarının da bu çerçevede değerlendirilebilecek
kuruluşlar arasında olduğu açıktır.
Bor’un -hangi yöntemle olursa olsun- üretiminden işlenmesine ve
pazarlamasına kadar özelleştirilerek yerli ya da yerli+yabancı şirketlere
devri, sonuçta dünya bor pazarının %55’ine sahip olan Rio Tinto Zinc -RTZ-
şirketinin eline geçmesini getirecektir.
SONSÖZ
Eti Holding AŞ dünya ekonomik krizini
izleyen yıllarda devletçilik politikasının bir yansıması olarak 1935’de kurulan
Etibank’ın parsellenerek satışa çıkartılan kısımlarından günümüze kalabilen
parçasıdır. Önce bankacılık bölümü satılan Etibank’ın madencilik bölümü de
yeniden yapılanma bahanesi ile özelleştirme sürecine sokulmuştur. 1998 yılında
Eti Holding AŞ’ye dönüştürülen kurum yedi genel müdürlüğe ayrılmıştır. Böylece
bir bütün olarak özelleştirilmesinde sorunlar çıkabilecek kurum kolaylıkla
yutulabilecek küçük lokmalara bölünmüştür.
Etibank’ın özelleştirilmesi girişimi bütünüyle “dış odakların” bir
dayatmasıdır. Özelleştirmeye konu olan Eti
Holding AŞ’ye bağlı sadece Eti Bor AŞ’nin
1999 yılında ülkemizin karlılıkta 6., satış geliri büyüklüğü açısından 29.
sırada yer alması, amaçlanan kaynak aktarımının büyüklüğünü gözönüne
sermektedir.
Sonuç olarak, boraksın öyküsü
yüzyılı aşan bir büyük sömürü ve talan tarihinin öyküsüdür. Bu öykü günümüzde
emperyalizmin yeni sömürü incelikleriyle, ancak daha da pervasızca sürdürülmek
istenmektedir. Dünya kapitalist sistemi, içine girdiği yapısal krize ve sermaye
gereğine çözüm olarak dayattığı neoliberal ekonomik politikalarla az gelişmiş
ülkelerdeki kalkınmacı, girişimci sosyal devleti ÇUŞ’ların gereksinimlerini karşılayacak yönde yeniden
yapılandırmaya çalışmaktadır. Yoksullardan varsıllara, az gelişmiş ülkelerden
emperyalist metropollere yeni kaynak aktarımı anlamına gelen bu politikaların
temel araçlarından biri de özelleştirmelerdir.
IMF ve DB gibi şimdilerde neredeyse “hayırsever kuruluşlar” olarak
görülen emperyalist sistemin organik kurumları az gelişmiş ülkeleri daha çok borçlandırmak
amacıyla ulusal KİT’lerin özelleştirilmesini dayatmıştır. Bugünlerde 21. yılını
yaşadığımız 24 Ocak kararları neoliberal ekonomi-politikaların ülkemizdeki
uygulama programı idi. 12 Eylül 1980 darbesi bu azgınlaşmış sömürü
manifestosunun silah zoruyla uygulanması anlamına geliyordu. Günümüzde bor
yataklarının özelleştirilmesi operasyonunun IMF niyet mektubunda yer alıyor
olması, bu kaynakların doğrudan çokuluslu tekellere devri anlamına gelen
MAI-MIGA-Tahkim sürecinin planlandığı gibi yürüdüğünü gösteriyor. Bor
madenlerinin özelleştirilmesi girişiminin asıl önemi, bir siyasal müdahale
olarak “özelleştirme”nin ne anlama geldiğini binlerce kitaptan daha çarpıcı bir
şekilde anlatıyor olmasıdır. Özelleştirmelere demagojik gerekçe olarak sunulan
hiçbir olumsuz koşulun bulunmadığı bor işletmelerinin IMF niyet mektuplarına girmesi “kurdun kuzuyu
her halükarda yeme” isteğinin resmidir. Kamu açıklarının kapatılması gerekçesi
ise tam bir çarpıtmadır. 24 Ocak kararların uygulamaya konulduğu 1980 yılında
ülkemizin dış borçları 13 milyar USD iken, 21 yıldır sürdürülen azgın ve
ısrarlı uygulamalara karşın dış borçlarımız 104 milyar USD düzeyine
yükselmiştir. Paradigma iflas etmiştir. Gelir dağılımındaki korkunç
adaletsizlik, işsizlik, yoksullaşma, sendikasızlaşma, sağlıksız iş ve yaşam
koşullarının yaygınlaşması ise bu politikaların iflasının diğer yüzüdür.
Madencilikte özelleştirme
dayatmalarına karşı KİGEM, meslek odaları, sendikalar ve konu ile ilgili
diğer kuruluşların oluşturduğu kendiliğinden bir yapı gelişmiştir. Bir bütün
olarak TMMOB’nin bu platformun lokomotifi olması gerekir. Meselenin sadece
borların özelleştirilmesi ve sadece ulusal çıkar açısından önemine vurgu
yapılması yönünde algılanması büyük bir yanılgıdır. Bu somut ve çarpıcı örneğin
az önce değindiğimiz özelleştirme
kavramının sosyo-ekonomik ve siyasal bütünselliği içerisinde
değerlendirilmesi gerekir.
KAYNAKÇA DİZİNİ
Akyol,
E. Ve Akgün, F., 1990;
Bigadiç, Kestelek, Emet ve Kırka Boratlı Neojen Tortullarının Palinolojisi,
MTA Dergisi, No 111, ss 165-173, Ankara
|
Helvacı,
C., 1989;
Türkiye Bor Madenciliğinin İşletme, Stoklama ve Pazarlama Sorunlarına
Mineralojik Bir Yaklaşım, Jeoloji Mühendisliği, No 34-35, ss 5-17, Ankara
|
İleri,
S., 1976; Bor
Bileşikleri, Yeryuvarı ve İnsan, C 1, S 4, ss 48-66
|
İnan,
K., 1975;
Sulu Bor Mineral Yataklarının Oluşum Modeli, TJK Bülteni, C 18, ss 165-168,
Ankara
|
Karayazıcı,
F. I., 1996;
minig in Turkey: An Economic Appraisal
|
KİGEM,
1997;
Türk KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi, Araştırma Raporu Özeti, 47 s
|
KİGEM,
1998;
Cumhuriyet’in 75. Yılında Kamu Hizmeti ve Kamu Mülkiyeti, 95 s, ISBN
975-94940-4-3, Ankara
|
Lyday,
P. A., 2000;
Boron, USGS Mineral Commodity Summaries, February, 2000
|
Önem,
Y., 2000;
Sanayi Madenleri, ss 104-112, Ankara, ISBN 975-96255-1-2
|
Soysal
M. & Ertuğrul, İ., 1999;
Kamu Hizmeti ve Tahkim, 32 s, KİGEM Yayını, Ankara
|
Yalçın,
H. Ve Baysal, O., 1991;
Kırka (Seyitgazi-Eskişehir) Borat Yataklarının Jeolojik Konumu, Dağılımı ve
Oluşumu, MTA Dergisi, No 113, ss 93-104, Ankara
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder