Maden Aramalarında Yeni Teknolojik Gelişmeler




Maden Aramalarında Yeni Teknolojik
Gelişmeler



Yusuf Ziya ÖZKAN

MTA Gefiel Müdürlüğü, Maden Etüt ve Arama Dairesi, ANKARA

öz
Yazıda son 20 - 25 yılda maden aramalarında köklü değişimlere yol açmış arama teknolojisindeki ilerlemelere kısaca de*
ğinİlmiş ve haşarı İçin gelişmiş teknolojinin gerekti fakat yeterli olmadığı vurgulanmıştır,
Demir, krom, kömür gibi yüzeylemeleri kolayca tanınabilen
maden yataklarının çoğu bulunmuştur. Bugün
maden aramaları, yüzeyîememiş derin yataklara ve
yüzey belirtileri silik ya da yüzeylemelerinin tanınması
zor epitermel altın gibi yeni tür yataklara yöneliktir.
Böyle yatakları bulabilme, ancak son 20 - 25 yılda
geliştirilmiş yeni bilgi ve teknolojilerle mümkündür.
Aşağıda maden arama teknolojisinde son 20 - 25
yılda görülen önemli ilerlemeler kısaca gözden geçirilmektedir.
Konum Belirleme ve Ölçme Aygıtları
Elektronik, lazer ve uydu teknolojilerindeki gelişmeler
bu alanda 1980flerde büyük ilerlemeler sağladı,
Bu kapsamda başta konum belirlemede zorluk çekilen
havadan ve deniz ya da göl sulan üzerinde yapılanlar
olmak üzere her tür bölgesel araştırmalarda hassas
olarak konum belirleme mümkün olmuştur. Bu yeni konum
saptama teknolojileri (Doppler navigation, inertia!
navigation, range - range radar, satellite navigation)
özellikle havadan jeofizik ve deniz jeofiziği / jeolojisi
çalışmalarında yaygın uygulama alam bulmuş ve bu
yöntemlerin etkinliğini büyük oranda arttırmıştır (Bullock
ve Barritt, 1985), Uzaya gönderilmiş uydulardan
alınan sinyaller kullanılarak bağıl (relatif) konumların
belirlendiği satellite navigation ya da GPS (Global Positioning
Systems), uzak ve çalışılması zor bölgelerin
ulusal grid sistemine bağlanmasına büyük doğruluk ve
hız kazandırmıştır,
1988 yılında kurulan Fransız 1ST AR şirketi SPOT
görüntülerinden sayısal yükselti modellerinin (DEM:
Digital Elavation Models) otomatik hesaplanmasını gerçekleştirmektedir.
Bugün dünyanın çoğu yerinin sayısal
yükselti modelleri hazırdır (Mc Laurin, 1991),
Total station denilen yeni ölçme aletleri ise, özellikle
büyük ölçekli haritalamaya (1/500 - 1/5000) duyarlı»
lık ve hız (kolaylık) yönünden önemli bir katkı getirmiştir
(Darling 1988), Total station aletleri bir noktada
konumlandığında açı ve uzaklık ölçümleri çok duyarlı
ve hızlı biçimde gerçekleştirilebilrnektedir. Yapılan ölçümler,
doğrudan alete bağlı arazi bilgisayarlarının
(microcomputers) hafızasına kaydedilmektedir, Gerektiğinde
bu küçük bilgisayarla arazide nokta hesaplamalar
yapılabilmektedir. Daha sonra ana bilgisayara aktarılan
verilerden, bilgisayar yardımıyla nokta dökümleri
ve harita biçiminde çıktılar alınabilmektedir, Bugün bu
amaçla hazırlanmış çok sayıda bilgisayar destekli tasarım
(CAD: Computer Aided Design) programları vardır.
Son olarak lazer ışınlarının kullanıldığı Automatic
guidance System sayesinde yeraltı ocaklarındaki ölçme
(survey) ve yön verme (alignment) işlemlerinde önemli
gelişmeler sağlanmıştır,
Jeolojik Yöntemler
jeolojik haritalama ve bilgisayar destekli veri işleme
alanlarında önemli gelişmeler olmuştur,
Küçük ölçekli (bölgesel) jeolojik haritalamada anılmaya
değer yenilik uzaktan algılamanın bu amaçla kullanımıdır.
Özellikle günümüzde uzaktan algılama, bol-
Jeoloji Mühendisliği
Jeoloji Mühendisliği,47,69-74,1995
69
Maden Aramaları
gesel jeoloji haritalarının hazırlanmasında - arazi çalış«
malarından önce gelen - ilk adımı oluşturmaktadır.
Büyük ölçekli (1/500 - 1/5000) jeoloji haritalamasında,
pusula - şerit metre ya da plançete yerine total
Station aletlerinden yararlanılması, yaygın olmasa da
uygulamaları görülen ve gelecekte yaygınlaşması beklenen
bir yeniliktir. Bu teknikte arazi gözlemleri önceden
tanımlanmış kısaltma ve simgeler halindeki bir şifrelemeyle,
total station aletine doğrudan bağlı bir
mikrobilgisayarın hafızasına (gözlem noktasının koordinatlarıyla
birlikte) kaydedilir, Bu işlem topoğrafik haritalamayla
birlikte de yürütülebilir, Daha sonra arazi
bilgisayarının hafızasındaki veriler ana bilgisayara aktarılarak
jeolojik gözlem noktalarının dökümü ve hatta
harita yapımı bilgisayar yardımıyla gerçekleştirilebilir.
Bilgisayar destekli veri işlemin katkıları jeolojik haritalamayla
sınırlı değildir. Uygun veri dosyaları halinde
manyetik teyp veya diskler üzerine yüklenen her tür
jeoloji verilerinden - kullanılan programın yeteneklerine
bağlı olarak - listeler, nokta dökümleri (jeolojik gözlem,
ölçüm, örnek alma yerleri, sondaj, kuyu, galeri
ağızları vb j biçiminde çıktılar alınabilir, üzerlerine istatistiksel
işlemler uygulanabilir. Jeolojik verilerin harita
(yüzeyleme, yarma planları, jeoloji haritası) eş çizgi
(eş kalınlık, eş tenor vb) haritaları, dikme ve enine kesitler,
dikme kesit haritaları, gibi grafiksel biçimde sergilenmesi
de mümkündür. Ancak bunun için özel programlarla
daha ileri veri işlemlerinin yapılması
gerekmektedir (Gabert, 1982),
Jeoloji verilerinin sayısal (digital) formatta bilgisayar
ortamına kaydedilmesi, veri düzeltme ve veri birleştirmeye
(eklemeye) getirdiği hız ve kolaylık yanısıra,
ilgi duyulan jeoloji özelliklerini belirginleştirecek
çeşitli işlemlerin uygulanabilmesine uygunluğu açısın»
dan da büyük üstünlük taşımaktadır,
Uzaktan Algılama
Çok spektrumlu (multispectral) ve yüksek çözümleme
gücüne sahip uzay görüntülerini sağlayan Amerikan
TM (Landsat Thematic Mapper) ve Fransız SPOT
(Systeme Probatoire pour l'Observation de la Terre) uydularının
1980'lerde ve Japon JERS - 1 uydusunun
1990larda faaliyete geçmesi uzaktan algılamada büyük
ilerlemelere yolaçtı, Landsat TM görüntülerinde çözümleme
gücü 30 m, 3 spektral bandlı SPOT görüntülerinde
20m, pankromatik SPOT görüntülerinde lOm ve 8
spektral bandlı JERS - 1 görüntülerinde ise 18 m'dir.
Çok değişik dalga boyunda (SPOT : 3, JERS - 1 : 8)
derlenmiş veriler içeren (bunlar yapay renklendin İmiş
fotoğraflar halinde sunulmaktadır) uzay görüntüleri üzerinde
- veriler sayısal (digital) formatta olduklarından -
ilgi duyulan özellikleri belirginleştirmek için bilgisayar
işlemleri uygulanabilmektedir, Bölylece litoloji, alterasyon,
bölgesel jeolojik yapılar, ayırtman (belli tür maden
sahalarına özel) bitki örtüsü vb gibi özelliklerin tanınması,
çoğu kere arazi gözlemlerine göre daha kolaylaşmış
olmaktadır, Bu sayede uzay görüntülerinden yukarda
değinilen bölgesel jeolojik haritaiama yamsıra,
bölgesel ön aramalarda (regional reconnaissance) da gittikçe
artan biçimde yararlanılmaktadır.
Uzaktan algılama konusunda 1980'lerde başlayan
yeni bir ilerleme, çok kanallı dar band algılayıcıların
(Deadalus, Collins ve Geoscon) geliştirilmesidir. Uçağa
yerleştirilmiş böyle tarayıcılarla (aircraft - borne Scanners)
elde edilen spektral özellikler, ayırtman spektral
yansıtma eğrileriyle karşılaştırılarak, taranan sahalardaki
minerallerin tayini mümkündür, Bu sayede Örneğin
demirce zengin alterasyonlar (demir şapka vb) tanınabilir,
killi ve propilitik alterasyon zonları birbirinden ayrılabilir
(Weber, 1985; Peter, 1986), Son yıllarda ABD ve
Avustralya'daki epitermal altın aramalarında bu yöntem
gittikçe daha yaygın olarak kullanılmaktadır (Mc Laurin,
1991).
Jeofizik Yöntemler
Son 20 - 25 yılda, özellikle algılayıcılar ile veri kayıt
ve işleme alanlarında büyük ilerlemeler gerçekleşmiştir,
SIP (Spectral Induced Polarization), CSAMT (Controlled
Source Audio frequency Magnetotelluries), TEM
(Transient Elektromagnetics). UTEM (University of Toronto
tarafından geliştirilmiş Electromagnetics), VLF
(Very Low Frequency) VHP (Very High Frequency)
Mikrogravite gibi teknikler, hem daha derinlerden, hem
de daha küçük fiziksel farklılıklardan kaynaklanan anomalileri
algılayabilirle amacıyla geliştirilmiş yeni sistemlerdir
(Young ve Bullock, 1986),
Örneğin SIP ve TEM geleneksel İP ve EM tekniklerinin
etkin olamadığı iletken bir örtüye sahip yatakların
algılanabilmesi için geliştirilmiştir, UTEM oldukça derin
yatakların saptanmasında başarılı olmuştur. Tasmania'daki
(Avustralya) 130 m, kalınlıkta bir volkanik örtünün
altındaki Hellyer masif sülfid (Pb-Zn-Ag-Au)
yatağı 1983'te UTEM anomalisi sayesinde bulunmuştur
70 Jeoloji Mühendisliği
Maden Aramaları
(Eadie ve Silie, 1984: Mclaurin, 1991). Epitermal altın
aramalarında büyük kırık zonlarının tanınması amacıyla
VLF ve VLH teknikleri yaygın olarak kullanılmaktadır
(Ömer Çelenk, sözlü görüşme),
Öte yandan havadan elektromanyetik (AEM) tekniğinde
gerçekleştirilen ilerlemeler (yeni navigasyon ay=
gıtlanyla donatılması, veri ve uçuş hattı kayıtlarının
anında sisteme bağlı bilgisayara yapılması ve helikopterler
kullanılması) alçak uçuşlarla yüksek kalitede veriler
derlenebilmesine yol açmıştır. Bu da tekniğin uygulanabilirliğini
ve güvenilirliğini arttırmıştır. ÂEM
bugün artık bölgesel ön aramaların onsuz olmaz bir unsuru
haline gelmiştir (Lynham, 1986; Bullock, ve Barritt,
1989).
Son yıllarda en büyük değişimler veri kayıt ve işleme
teknolojilerinde olmuştur. Mikrobilgisayarlar sayesinde
veriler, artık araya insan eli girmeden, doğrudan
ölçme aygıtına bağlı arazi bilgisayarının hafızasına sayısal
formatta kaydedilmekte ve sonra veri işlemin yapılacağı
daha güçlü bilgisayarlara aktarılmaktadır, Ve=
rilerin sayısal formatta kaydedilmesi, jeofiziksel veriler
üzerinde - onların jeolojik bilgilere dönüştürülmesini
(örneğin anomali kaynağının derinliğinin tahminini) kolaylaştıracak
- işlemlerin uygulanabilmesini mümkün
kılmaktadır,
Bu arada yeri gelmişken gerek jeofizik, gerekse jeokimyasal
arama yaklaşımlarmdaki köklü değişim vurgulanmalıdır.
Yeni yaklaşımlarda ilgi bizzat manan yatağın
kendisinden çok, o tür yataklar için ayırtman olan
jeoloji desenlerinin tanınması üzerinde odaklaşmıştır,
Artık jeofizik yöntemler sadece yataktan kaynaklanan
sözgelişi bir iletken anomalisi bulmak için değil, jeoloji
sorunlarının çözümü için kullanılmaktadır. Örneğin
1981 de Japonya'da bulunan dünya çapında büyük Hishikari
epitermal Au yatağında düşey elektrik sondajı
(VES) derinliğe bağlı olarak rezistivite yapılarının belirlenmesinde
etkin biçimde kullanılmıştır. Sığ derinliklerdeki
düşük rezistiviteli zon (3 - 7O m) model alınan
yatağın (Kushikino Mine) üst kesimindeki
hidrotermal olarak altere olmuş zonla. onun altındaki
yüksek rezistiviteli zon (>100Û m) ise cevherleşmenin
oluşumu için ısı kaynağı olan sokulum kayalarıyla (temeldeki
yükselimle) ilişkilendirilmiştir. Böylece bu iki
zon arasında, model yataklanndaki gibi altınca zengin
bir kesitin yeralabileeeği sonucuna varılmıştır (MMAJ,
1987),
Jeokimyasal Yöntemler
Bu alanda en önemli gelişmeler analiz ve veri işlem
teknolojilerinde gerçekleştirilmiştir, 1980lerde epitermal
altın gibi çok düşük tenörlü yataklar için etkin olan
"büyük örnekleme" (bulk sampling) (10 kg dan fazla örnekler
alınır) tekniklerinin uygulanması da anılmaya
değer bir gelişmedir,
AAS (Atomic Absorbtion Spectrometer), ICP (Inductively
Coupled Plasma Spectrometry), INAA (Instrumental
Neutron Activities Analysis) gibi yeni analiz
aygıtlarının geliştirilmesi, deteksiyon limitlerini ppb ve
hatta ppt düzeylerine düşürmüş ve epitermal altın, porfiri
bakır gibi düşük tenörlü yatakların bulunuşu bu sayede
mümkün olmuştur, Avustralya, ABD ve Avrupa'da
yaygın olarak uygulanan BLEG (Bulk Leach
Extractable Gold) gibi "büyük örnekleme" teknikleri de,
analiz teknolojisindeki ilerlemelerle birlikte ppb/ppt düzeylerindeki
anomalilerin saptanabilmesinde önemli
katkı sağlamıştır. Sözgelişi Avustralya'daki Wirraiie
altın yatağının bulunuşu, büyük oranda BLEG örneklemeyle
belirlenen anomaliler sayesinde mümkün olmuştur
(Fellows ve Hammond, 1988),
Bilgisayar destekli veri işlem ise, jeokimyasal verileri
yorumlama yeteneğimizi büyük ölçüde arttırmıştır.
Bilgisayar desteğiyle jeokimyasal veriler üzerinde seçilen
çok değişkenli istatistik analiz yöntemleri uygulanabilmektedir.
Çok değişkenli analiz sayesinde verilerdeki
değişkenliğin muhtemel nedenleri tanınabilmekte,
cevherleşmeyle bağlantılı değişiklik desenleri diğer değişkenlik
nedenlerinin (litoloji, kirlenme vb) etkilerinden
yalıtılabilmektedir. Böylece» çok yüksek bir değerin
yokluğunda anomali vermeyip gözden kaçabilecek
bir yatağı - üzerinde yeralan toprak örtüde izlenen elementler
arası ilişkilerdeki belirgin olmayan değişimlerle
- farketme mümkün olabilmektedir,
Son olarak duraylı izotop jeokimyasının maden mamalarında,
kökene ilişkin sorunların çözümü için gittikçe
daha fazla yer verilen bir yöntem olduğu da belirtilmelidir
(Oygür, 1994).
Sondaj Teknolojisi
Son yıllarda maden aramalarında uygulama alanı
bulmuş, sondaj teknolojisiyle ilgili önemli bir ilerleme
olmamıştır, Ancak 19601ı yıllarda geliştirilen wire - line
elmaslı sondaj ile geniş çaplı kuyu açmaya ve büyük
boyutlu örneklemeye elverişli (epitermal altın gibi çok
Jeoloji Mühendisliği 71
Maden Aramaları
düşük ve değişken tenörlü yataklarda istenen bir özelliktir)
ters sirkülasyon (reverse circulation) rotan sondaj
tekniklerinin maden aramalarda kullanımının yaygınlaşması
anılmaya değer gelişmelerdir. Ayrıca çöl ve
buzul bölgelerindeki yada deniz ve göl tabanlarındaki
yataklara yönelik aramalara (zor sahalarda örneklemeye)
uygun sondaj teknolojilerinde ilerleme sağlamak
için gittikçe artan çabalar sarfedilmektedir,
Analiz Teknolojisi
Mineralojik ve kimyasal analiz teknolojilerinde son
20 - 25 yılda çok hızlı değişmeler olmuş ve bu arama
desteklerinin katkıları maden aramalarının etkinliğini
büyük ölçüde artırmıştır.
Mineralojik analiz teknolojisinde en önemli gelişme
elektron mikroskoplarında olmuştur. Yeni nesil elektron
miktoskoplann atomik düzeydeki (0,1 nm) çözümleme
gücüyle, kristal yapılanın (kales hataları, kapanımlar,
ayrılımlar, faz dönüşümleri vb) analiz imkanı
doğmuştur, ancak bu gelişmenin bilimsel desteğin artışına
yol açmanın ötesinde, maden aramada geniş bir
uygulama alanı bulduğu söylenemez, Mineralojik analizlere
ilişkin en önemli gelişme, eskiden daha çok cevher
rnineralojisiyle sınırlı kalan çalılşmaların, mineralojik
ipuçları saptamak amacıyla alterasyon
minerallerine de yöneltilmiş olmasıdır.
Bu arada gerek cevher getirici akışkanların bileşimi
ve oluşum sıcaklığı gibi kökene ilişkin sorunların çözümünde,
gerekse bir ipucu olarak maden aramalarında
sıvı kapammlardan yaygın biçimde yararlanılmaktadır,
Örneğin 1981 yılında Hishikari (Japonya) epitermal altın
yatağının bulunuşunda sıvı kapanım incelemeleri
kilit rol oynamıştır (MMÂJ, 1987), Şöyle ki, Hishikari
sahasındaki - önceleri çalışıldıktan sonra terkedilmiş -
eski madende, muhtemelen tümüyle üretilmeden bırakılmış
cevher olabileceği düşünülmüştür. Bunu açıklığa
kavuşturmak için paşada bulunan kuvars damarlarındaki
sıvı kapanımlarm homojenleşme sıcaklıkları
ölçülmüştür. Sonuçlar eski üretim derinliğinin, yatağın
tabanına (250 C den daha yüksek sıcaklıkta oluşmuş
damarlara) kadar inmediğini ve epitermal damarların
(210 - 250 C de oluşmuş) eski galerinin altında daha
derinlere kadar devam edeceğini göstermiştir.
Bunu doğrulamak amacıyla 1981'de eski Hishikari
madeninin merkezinde düşük rezistiviteli zona doğru
300 m, sondaj yapılmış ve beklendiği gibi, galerilerde
izlenen damarların devamı olan 9,7 gr/t Au tenörlü birçok
kuvars damarı kesilmiştir, Sondaj devam ettirilmiş
ve 291.7 m. de 15 cm kalınlıkta 290,3 gr/t Au, 167.0 gr/
t Ag tenörlü yeni bir kuvars damarı daha kesilmiştir.
Bu damar ince olmakla birlikte yüksek tenörlü olduğundan,
sondajın iki yanından - söz konusu damarın yanal
devamlılığını ve paralel başka damarların varlığını
araştırmak için-iki sondaj daha yapılmış ve en fazla
5,45 m, ve en fazla 220,3 g/t Au tenörlü altı adet damar
bulunmuştur. Sonuç gerçekten dünya ölçülerinde büyük
ve yüksek tenörlü epitermal altın yatağının keşfidir.
Sonradan yapılan çalışmalarla yatağın rezervi ortalama
70 gr/t tenörlü 260 t. Au olarak belirlenmiştir ve 1985
yılında üretime geçilmiştir.
Yukarıda değinildiği gibi AAS, ICP ve IN A A gibi
yeni elektronik analiz aygıtlarının geliştirilmesiyle, gerek
deteksiyon limitlerinin ppb/ppt düzeylerine düşürülmesi,
gerekse aynı örnek üzerinde çok sayıda element
için hızlı, duyarlı ve ucuz analiz yapılabilmesi yönüyle
kimyasal analiz alanında büyük bir sıçrama gerçekleştirilmiştir.
Grafit fırınların geliştirilmesi de bu sıçramaya
önemli katkı yapmıştır,
Ayrıca kütle spektrometresi ve örmek hazırlama tekniklerindeki
gelişmeler O2, H2, C, S ve NPun izotopik
değerlerindeki değişimlerin %0.01 - 0.02 doğruluk derecesinde
ölçülebilmesini mümkün kılmıştır, (Oygür,
1994),
Veri işlem Teknolojisi
Çağdaş maden arama yöntemleri çok fazla verinin
derlenmesini ve yorumlanmasını gerektiril". Bu işlemlerin
geleneksel biçimiyle elle yapılması, çok yorucu ve
zaman alıcıdır. Bu konuda son 15 - 20 yıldır bilgisayar
desteğinden yararlanılması hem zorunlu olmuş, hem
de büyük ilerlemelere yol açmıştır,
Değişik arama yöntemlerinde bilgisayar destekli ve=
ri işlem konusundaki gelişmelere yukarıda değinildiğinden
burada tekrar edilmeyecektir,
Bununla birlikte değişik arama yöntemleriyle toplanmış
elaltındakî tüm (hem sayısal, hem analog) verilerin
(jeoloji, jeofizik, jeokimya vb.) birleştirilmiş yorumuna
izin veren yeni teknolojik gelişme (GIS =
Coğrafi Bilgi Sistemleri) üzerinde durmak gerekir.
Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS), kısaca harita biçimindeki
verileri etkinlikle işleyebilen bir bilgisayar donanım
ve yazılım sistemidir.
Belli bir saha için genellikle, herbiri özel tipte verile-
72 Jeoloji Mühendisliği
Maden Aramaları
rin (örneğin jeoloji, jeokimya vb) yeraldığı çok sayıda
veri düzlemleri olacaktır, GIS, hem bu veri takımları
arasındaki belirgin olmayan, korelasyonların algılanabilmesi
için seçilen veri düzlemlerini üst üste çakıştırmayı
sağlar, hem de sisteme girilen tüm veri düzlemleri
ya da onlardan seçilen bazıları arasında ilgi duyduğu
korelasyonları aramak için kullanıcıya soru sorma yetenekleri
sunar,
GIS maden aramaları için büyük ümitler uyandırmaktadır,
Maden aramalarına yönelik Arc info, oracle,
intergraph, datamine gibi birçok GIS geliştirilmiş olup
(I. Henden, sözlü görüşme)gelecekte daha fazla kullanım
alanı bulacağına kuşku duyulmamaktadır*
Sonuç
Arama teknolojisinde son 20 - 25 yılda gerçekleştirilen
önemli gelişmeler, kuşkusuz yukarıda kısaca değinilenlerden
ibaret değildir. Konunun değişik yanlarıyla
ilgili uzmanlar, başka birçok ilerlemenin daha
anılmasını gerekli görebilecektir, Ancak değinilen gelişmeler
önemli bir sonuç çıkarmaya kanımca yeterlidir,
Arama teknolojisindeki ilerlemeler, algılama gücümüzü
(gerek derinlik, gerekse çözümleme yönlerinden)
büyük oranda yükseltmiş, başarılı bir arama için gerekli
olan "güvenilir ve ayrıntılı bir veri tabam" oluşturulabelmesini
büyük ölçüde mümkün kılmıştır,
Ancak teknolojinin bilgili insan unsuruyla biraraya
geldiği zaman etkili bir silah olduğu unutulmamalıdır.
Çünkü en gelişmiş teknoloji bile yerinde ve doğru kullanıldığı
zaman güvenilir veri türetebilir. Ayrıca yeni
teknolojilerle derlenen karmaşık veri takımını, ancak
şifresini bilen birinin doğru yorumlayıp başarıya ulaşabileceği
de açıktır, Veri takımı ne kadar yetkin olursa
olsun, ona bakan her göz değil, sadece aradığı yatakla
bu veriler arasındaki ilişkileri kavrayan göz çalışmaları
buluşa götürebilir, Bir başka ifadeyle, bilgili ve deneyimli
insan gücü, aramada en azından üstün teknoloji
kullanılması kadar önemlidir.
Hatta maden aramada çoğu büyük buluşun ardındaki
ana unsur, ileri teknolojiden ziyade, yeni bilgiler, yeni
düşünüş biçimleridir, Avusturya daki (%0,8 W03 tenörlü
milyonlarca ton rezervli) Mittersil W yatağının
bulunuşu, bunun çarpıcı bir örneğidir.
Uzun yılllardır W ve Sn yataklarının granitlere bağlı,
yüksek sıcaklıkta oluşmuş yataklar, Hg ve Sb madenlerinin
ise varsayımsal mağmatik (ısı) kaynaktan oldukça
uzakta, nispeten düşük sıcaklıkta oluşmuş yataklar
olduklarına inanılırdı. Dünyanın çeşitli yerlerinde
zinober, antimonit, şeelit, volframit ve arsenopiritin
birlikte görülmesi ise, teleskoping (yüksek sıcaklık toptulukları
üzerine düşük sıcaklık topluluğunun gelmesi,
listelenmesi) olayı ile açıklanırdı.
Bu nedenle Orta çağlardan beri işletilen çok sayıda
küçük Sb, Hg, Cu, Au, As yataklarının bulunduğu
Avusturya Alplerinde ağır mineral konsantrelerinde (bate
konsantrelerinde) şeelitin varlığı pek dikkate değer
bulunmamıştır,
Maucher (1965) dünyadaki Sb - W - Hg oluşumlarını
gözden geçiren makalesinde yeni bir düşünce ortaya
atmış, antimuan ve zinoberli şeelit cevherleşmelerinin
aşmalı değil, eşoluşumlu olduğunu öne sürmüştür,
Maucher'e göre bu Sb - W - Hg cevherleşmelerinin çoğu
mafik volkanik kayalarla ilişkilidir ve siyah şist ve
şeyller içinde görülürler.
Bu yeni düşünce ışığında, gözler Mlttersill'e yeniden
çevrilmiş ve 1967!de Maucher'in öğrencisi Höhl
Mittersill stratiform W yatağını bulmuştur.
Öte yandan çağdaş maden aramaları artık çok disiplinli
bir nitelik kazanmış olup, başarı büyük ölçüde takım
ruhu kazandırılmış çeşitli uzmanlardan oluşan çalışma
grupları oluşturulmasına ve onların
motivasyonuna bağlıdır, Ayrıca yönetimin atılan ve atılacak
adımlan (doğruluk ve gereklilik açısından) tartabilmesi;
çalışanlara güveni ve güven vermesi; genellikle
uzun zaman ve büyük harcamalar gerektiren çağdaş
arama projelerinde tutarlılık ve kararlılık göstermesi de
son derecede önemlidir, Avusturalya'daki Olympic Dam
yatağının buluş hikayesi bu anlatılanların güzel bir örneğidir,
Olympic Dam, 300 m kalın çökel kayalar altında gömülü
kör bir yataktır, 20 yıl süren ve 30 milyarı aşkın
Avustralya dolarına maldan, kararlılıkla sürdürülmüş
çok disiplinli çabalar sonucu 1976 yılında bulunmuştur
(Woodall, 1993),
Woodall'm anlattığına göre, doktora tezi olarak bakirli
çözeltilerin kaynağını araştıran Haynes (1972),
bakırın, oksitlenme sırasında bazaltlardan yıkandığını
gösterdi. Bu bilgiye dayanarak Avustralya'daki Proterozoyik
havzaların değerlendirilmesi sonucu, oksitlenmiş
toleyitik bazalaüann bulunduğu, G, Avustralya'nın - çökeller
içine yerleşmiş (sediment - hosted) bakır yatakları
açısından - ilginç olduğunu belirtti.
Jeoloji Mühendisliği 73
Maden Aramaları
Bunu jeofizikçi Rutterin (1974), G, Avustural»
ya'daki Stuaıt Shelf sahasındaki manyetik ve gravite de»
senlerini yorumu izledi, Rutter, manyetik ve gravite
anomalilerinin çakıştığı Olympic Dam'ı - 1972 de bulunmuş
Mt Gunson'daki küçük bakır yatağındakine
benzer olduğu için sondaj hedefi olarak önerdi.
Bu arada O'Driscoll ve Duncan (1972) -
O'DriscolFün 1940'lann sonuna doğru geliştirdiği "de*
rin temel kırık (shear) zonlannın ardoluşumlu yatakların
potansiyel kontrolleri olabileceği" düşüncesi ışığında
- yaptıkları tektonik analiz sonucu, Mt, Gunson
yatağının BKB ve KKD lineamentlerinin arakesitinde
yeraldığmı saptadılar ve benzer, bir yapısal ilişkinin
gözlemlendiği daha K'deki Olympic Dam'ı (jeofizik ça=
hşmalardan bağımsız olarak) hedef seçtiler,
1974 yılında jeolog Evans, bu üç çalışmanın (Haynes,
Rutter O'Drisscoll ve Duncan) sonuçlarını, yeni
arazi gözlemleriyle birlikte yorumlayarak sondaj önerilerinde
bulundu,
1975'te ilk sondaj (RDD - 1) yapıldı ve örtü kayaları
altında temel olarak oksitlenmiş bazaltları kesti. Bu bazaltların
analizi, bakır tüketilmesini, dolayısıyla elverişli
bir kaynak kaya olduğunu kanıtladı, fakat bu temel
içinde şaşırtıcı biçimde 38 m. den fazla %1 Cu kesildi,
Bu bakır değeri heyecan yarattı ve 7 sondaj daha yapıldı.
Fakat bu sondajlarda ekonomik açılan ilginç olmayan
çok düşük değerlere rastlandı, Buna rağmen cevherli
kuyuya (RDD - 1) ilişkin kaya tanımı, ümitlerin
kırılmasını engelledi ve mamalara devam için cesaret
verdi : ".... cevherleşmiş kayalar kuvars ve hematitçe
zengin, muhtemelen kırıklı (fragmental) ve aşın ölçüde
hidrotermal alterasyona uğramıştır. Hidrotermal alterasyonun
yarattığı mineral topluluğu, Şili'dekiler gibi
yüksek düzey breş bacalarında görülenlerle bazı benzerliklere
sahiptir...." (Hudson, 1975),
Bu noktada yönetimin değerlendirmesi, çalışanlara
güveni ve kararlılığı belirleyici olmuştur. Sondaja devam
edilmiş ve sonunda 1975 yılında R D D - 10 kuyusu,
kendi türünde ilk bulunan dev bir yatağın varlığını
kanıtlamıştır. Yatakta Ortalama % 1.6 Cu, 0,6 kg/t U
ve 0,6 gr/t Au tenörlü 2 milyar ton rezerv belirlenmiştir.
Sözün özü, çağdaş maden aramalarında başarı, yeni
teknoloji, çeşitli alanlarda bilgili ve deneyimli uzmanlar
ve basiretli yönetim becerisi gerektiril-. Bilgi ve teknolojide
hızlı değişimlerin yaşandığı bu alanda başarıyı
sürdürebilme de gelişmelerin yakından izlenmesine
bağlıdır. Nasıl 10 - 20 yıl önceki bilgi ve teknolojiler
bugün yetersiz kaldıysa, yarın da bugünkü bilgi ve teknolojiyle
başarılı olmak, rekabet yapabilmek mümkün
olmayacaktır.
Öte yandan günümüzde teknoloji, kolayca satın alı=
nabildiğinden, artık ana rekabet unsuru olmaktan çıkmıştır.
Onun yerine yeni bilgi ve teknoloji yaratabilen,
yeni teknolojiyi kullanabilen ve yeni teknolojilerin türettiği
verileri değerlendirebilen insan unsuru öne çıkmış,
rekabette belirleyici duruma gelmiştir.
DEĞİNİLEN BELGELER
Bullock, Si, ve Barritt, S.D., 1989, Real - time naviga
lion and flight path recovery of aerial geophysical
surveys a review: Proc. of Exploration 87,
Ontario Geol. Survey, Spec,vol, 3,170 -182,
Darling, P., 1988, Surveying equipment for the 1980fs:.
International Mining, November 1988, 19 - 27.
Fellows, ML, ve Hammond, J.M, 1988, Geology of
the Wirralie gold deposit Queensland,: Brientenial
gold "88\ Good A.D.T. et. al. (eds) - Geol.
Soc. Aust. Abstr.23,265-267.
Gabert, G., 1982, Handling of geological field and map
data: Natural resources and development, 15, 21
^39,
Lynham, J.T., 1986, Airborne geophysics - potential developments,
IMM Transactions (section B), 95,
57.
Me Laurin, A.N., 1991, Mineral exploration in the
1990s - discoveries by improved technology. Mineral
Industry international, 1991-1,5-7.
MMAJ (Metal Mining Agency of Japan), 1987, The
story of a succesful gold exploration: The Hishi=
kan gold deposit, MMAJ yayını, 33s,
Oygür, V., 1994, Duraylı izotoplar jeokimyasının ma
den yataklarına uygulanması: Jeoloji Mühendisliği,
44 - 45,27 - 38,
Peters, E.R., 1986, Remote sensing: potential developments.
IMM Transactions (Section B), 95,70,
Weber, C, 1985, Geological remote sensing: quo vadis?:
ITC Journal 1985 - 4,227 - 241.
Woodall, R„ 1993, The multi disciplinary team approach
to sucessful mineral exploration. SEG Newsletter,
14, 5 - 11.
Young, M.E, ve Bullock, SJ., 1986, Potential developments
in ground geophysics: IMM Transactions
(Section B), 95, 74.
74 Jeoloji Mühendisliği

Alıntıdır...

Translate